Çatışmanın sona erdirilmesi için eşit haklar göz ardı edilmemeli ve hatta yönlendirici nitelikte kullanılmalıdır.
Birkaç yıldır ortada olan bir şeyi kabul etmemiz gerekiyor: İsrail-Filistin çatışmasını sona erdirmek için iki devletli çözümün etkisiz olduğunu ve bir etkisinin olmayacağı ortada. Uluslararası toplum bu uygulanması imkansız olan çözüme bağlı kalmaya devam ettiği süreçte, kendi işini zorlaştıracak ve sonuçta işgal altındaki bölgelerde Filistinlilerin hakların ihlaliyle ilgili sorunları çözmesi de daha zor olacak.
Arap-İsrail çatışması son derece ciddi bir şekilde değişmektedir. 1993’te Oslo sözleşmesinin imzalanmasından beri uluslararası toplum, Filistin topraklarının işgalinin sona erdirilmesi için iki devletli çözüme bağlı kalmaya devam ediyor.
İki devletli çözüm kapsamında İsrail Filistin topraklarının işgalini sona erdirecek, İsrail ile sınırında Filistin devleti kurulacak ve çatışmayla ilgili tüm diğer taleplerden vazgeçilecektir. Sonra bu çözüm yolu için koşullar imkansızlaştığında, akademik dünyada insanlar farklı fikirlere kaydı. İsrail hükümeti işgali sona erdirmeyeceğini gösterdi, uluslararası toplum ise bunun gerçekleşmesi için herhangi ciddi bir çaba sarf etmemiştir.
Batı şeridinde ve Doğu Kudüs’te bulunan 750,000 yerleşimci, iki toplumun birbirinden ayırılmasını –iki devletli çözümünü- imkansız kılıyor.
Akademide tartışmalar artık daha yaratıcı ve bütüncül çözümlere odaklandı, örneğin konfederasyon ya da federasyon gibi. Fakat bu bile çok zayıf bir olasılıktır.
Tüm bu çabalar iki temel sorunu göz ardı etmektedirler. İlki, tüm çözüm önerileri tüm tarafların –İsrail, Filistin veya Birleşik Devletlerin- çözümü uygulayabildiklerini varsayıyor. Mevcut durum öyle değildir. İkincisi, Filistinlilerin hakları sorunu sürekli olarak göz ardı edildi.
İsrail’in kontrolündeki topraklarda yaşayan Filistinliler halihazırda çoğunluğu teşkil ettiği için, bu sorun artık göz ardı edilemez. Fakat üçüncü bir çözüm de var, buna ben bozulan mevcut durum derim. Uygulanabilir çözümün bulunmamasının yanı sıra, İsrail hükümeti, 2018’deki temel ulus devleti üzerinden, iki farklı yasal sistemini uygulayarak, Filistinlilerle Yahudiler arasında ayrım yapıyor. Kendi kaderini tayın etme hakkını ancak Yahudilere veriyor, fakat işgal edilmiş bölgelerdeki Filistinliler ve Batı Şeridi’ndeki.yerleşimciler iki farklı hukuki sistemi altında yaşamaktalar. Uluslararası toplum ırk ayrımı (aparteid) ifadesini kullanmaktan kaçındı fakat Beit T’Selem (İsrail’deki üçüncü en büyük insan hakları kuruluşu), insan hakları izleme komitesi, Uluslararası Af Örgütü ve diğerleri bu ifadeyi kullanmaktadır.
Oslo sürecinin, 30 yıl içerisinde, sarf edilen çabaya rağmen, iki devletli çözüme yol açamaması bizi bugünkü duruma getirdi. Sonuçta üçüncü bir Filistin İntifadası başladı. İlkinin (barışçıl ve yerel liderleri olan) ve ikincisinin (şiddetli ve FKÖ’nün önderliğinde) aksine bu intifadası şiddetlidir fakat lidersizdir. Filistinlilerin genç kuşağı kendi yönetiminin ve uluslararası toplumunun artık bir çözüm bulamayacağını düşünüyorlar. Sorumluluğu üstleniyor gibi. Bunu bireyler ve küçük gruplar yapıyor.
(…)
MARWAN MUASHER
Çeviren: Doruk ARSLAN
Metnin aslı ve tamamı: https://carnegieendowment.org/2023/03/20/any-israel-palestine-solution-must-put-rights-first-pub-89314
Metin Harput Küresel’in görüşlerini yansıtmayabilir.
