Son zamanlarda uluslararası haberlere bakıldığında şu tür başlıklarla karşılaşılmaktadır; “Zelenski izin almak için Washington D.C.’ye gitti”, “Danimarka, Ukrayna’ya uzun menzil izni verdi” ve “Fransa’dan Ukrayna’ya izin çıkmadı”. Peki Ukrayna’nın iznini aradığı bu şey tam olarak neydi? Neden bağımsız bir devlet olan Ukrayna, Batı devletlerinden izin dileniyordu? Bu sorunun cevabı “Long-Range Missiles” ya da Türkçe “Uzun Menzilli Füzeler”.
Günümüzün hızla değişen jeopolitik ortamında diplomasi, geleneksel yöntemlerin ötesine geçerek yeni bir evrim sürecine girmiş durumda. Teknolojinin ve askeri gücün birleştiği bu yeni dönemde, diplomasinin eski ve yeni yöntemleri bir araya geçmiştir. Klasik masa diplomasisi, savaş alanlarında oluşturulan diplomasi ve diğer ülkelere dönük kamu diplomasisi artık birbirinden ayırt edilemez hale gelmiştir. Uluslararası ilişkilerdeki bu dönüşüm, özellikle Batı’nın Ukrayna’ya sağladığı hassas güdümlü füzeler ve bu füzelerin Rusya’ya karşı kullanımına dair yürüttüğü stratejiyle gözler önüne serilmiştir.
Füze diplomasisi olarak adlandırabileceğimiz olgu yeni değildir. Soğuk Savaş döneminde hem Batı hem de Doğu cepheleri, kitlesel imha silahları taşıyan füzelerin konuşlandırılması ve bunların müzakeresi üzerinden füze diplomasisi faaliyetleri gerçekleştirmiştir. 1962 yılının Ekim ayında yaşanan ve dünyayı yok oluşun eşiğine getiren Küba Füze Krizi, başarılı füze diplomasisi girişimleri sayesinde sonlandırılmıştır. Müzakereler sonucunda Sovyetlerin Küba’ya yerleştirdiği füzeler ile ABD’nin 1961 yılında Türkiye’ye Jüpiter füzeleri geri çekilmiştir. Füze diplomasisinin Soğuk Savaş sırasındaki önemli diğer başarıları ile 1971 SALT I ve 1979 SALT II anlaşmaları olmuştur. Her ne kadar SALT II, Sovyet-Afgan Savaşı nedeniyle uygulanmamış olsa da bu anlaşmalar sayesinde kitle imha silahları taşıyan füzelerin bir güç unsuru olarak kullanılması giderek azalmıştır.
Körfez Savaşları’nda ABD’nin Saddam rejimini konvansiyonel gücüyle hızlıca saf dışı etmesi, füzelerin diplomatik araç olarak kullanımını geçici olarak sona erdirdi. ABD’nin askeri üstünlüğü, birçok ülkeyi bu alanda rekabet edemeyecekleri düşüncesine itti. Ancak, ABD hegemonyasının 2000’lerden itibaren zayıflamasıyla, özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı gibi krizler, bu dinamiği yeniden şekillendirdi. Rusya’nın füze saldırıları ve nükleer tehditleri, füzelerin yeniden stratejik ve diplomatik bir araç olarak kullanılabileceğini gösterdi. Bu durum, küresel güç dengelerindeki kaymaları ve çok kutuplu bir dünyanın sinyallerini verdi.
2023’te Batı devletleri, Rusya ile savaşan Ukrayna’ya 250 km menzilli “Storm Shadow” füzeleri ve sıra atış yapılabilen “ATACMS” füzeleri de dahil olmak üzere birçok uzun menzilli füze temin etmiştir. Ancak bu füzeler, Rusya’nın içindeki önemli hedeflerin vurulmaması kaydıyla Ukrayna’ya sağlanmıştır. Batı devletlerinin Ukrayna’ya sağladığı uzun menzilli füzeler, Rusya’nın içerisinde stratejik hedeflerin vurulmaması şartıyla verilmiştir, çünkü bu tür saldırılar savaşın tırmanmasına ve Rusya ile NATO arasında doğrudan bir çatışma riskine yol açabilir. Batı, Ukrayna’yı desteklerken, Rusya’nın tepkilerini kontrol altında tutarak daha geniş bir bölgesel ya da nükleer savaşı engellemeye çalışmaktadır.
Ukrayna, Batılı liderleri füzelerin kullanımına konulan sınırları kaldırmaya ve Rusya’nın içindeki hedeflere saldırı izni vermeye ikna etmeye çalışmaktadır. Zelenski, Rusya’nın uzun menzilli füzelerle vurulabilmesini “zafer planının önemli bir parçası” olarak görmektedir. Ancak bu yazının yazıldığı tarih itibarıyla Batı devletleri, Ukrayna’ya bu izni vermemiştir. Batı devletleri, kamuoyu, sivil toplum, medya ve bazı siyasi partilerden gelen baskılara rağmen, güvenlik bürokrasisinin tavsiyelerini dinleyerek bu kararı almıştır. Bu durumdan, füze diplomasisi ile ilgili şu çıkarımlarda bulunulabilmektedir:
- Füze diplomasisinde güvenlik bürokrasisi önemli bir rol oynamaktadır: Füze kullanımı konusundaki kararlar, kamuoyu baskısına rağmen, güvenlik uzmanlarının stratejik değerlendirmelerine dayanarak alınmaktadır.
- Füze diplomasisinde maksimum hasarın verilmesi amaçlanırken, savaşın tırmanmasına neden olacak dozajdan kaçınılması hedeflenmektedir: Bu strateji, çatışmayı kontrol altında tutarken düşman taraf üzerinde önemli bir baskı oluşturmayı amaçlamaktadır.
- 21. Yüzyılda füzelerin stratejik önemi devam etmektedir: Uzun menzilli füzeler, hem askeri hem de diplomatik açıdan kritik bir unsur olarak, küresel güç dengelerinin yeniden şekillendiği günümüz dünyasında kilit bir rol oynamaktadır.
- Füzelerin temin edilmesi, serbest şekilde kullanılabilecekleri anlamına gelmemektedir: Batılı ülkeler, Ukrayna’ya uzun menzilli füzeler sağlarken diplomatik sınırlamalar getirmektedir. Bu sınırlamalar, füzelerin yalnızca belirli coğrafi alanlar içinde kullanılmasına izin verir ve savaşın geniş çaplı bir tırmanışa neden olmaması için “kontrollü bir destek stratejisi” olarak uygulanmaktadır.
Sonuç olarak, 21. Yüzyılın karmaşık jeopolitik ortamında füze diplomasisi, devletler arası ilişkilerde stratejik bir araç olarak tekrar önem kazanmaktadır. Soğuk Savaş döneminde temelleri atılan bu diplomasi türü, günümüzde teknolojik ilerlemelerle daha da çeşitlenmiş ve küresel güç dengelerinin yeniden şekillenmesine katkı sağlamıştır. Özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı bağlamında füzelerin kullanımı, sadece askeri değil, diplomatik ve siyasi anlamlar da taşımaktadır. Batı, Ukrayna’ya sağladığı füze desteğinde dikkatli bir denge gözetmekte; bir yandan Ukrayna’nın savunmasına katkı sağlarken, diğer yandan savaşın tırmanmasına neden olacak risklerden kaçınmaktadır. Bu durum, modern savaşlarda silahların kullanımının sadece askeri bir mesele değil, aynı zamanda uluslararası diplomasinin önemli bir unsuru olduğunu ortaya koymaktadır. Teknolojinin öngörülemez bir hızda geliştiği günümüzde füze diplomasisi, gelecekte de büyük güçler arasındaki ilişkileri ve bölgesel krizleri yönetmek için etkili bir yöntem olarak varlığını sürdürecektir.
