Pekin’in stratejik hesaplarının merkezinde kaçınılmaz bir coğrafi avantaj ve uzun vadeli yükselişine bir engel yatıyor. Çin’in kalbi – Han; Çinli nüfusun yoğunlaştığı çekirdek bölge – Sarı Nehir ve Yangtze Nehri’nin verimli ovalarında yer alıyor.
Kızıl Ejderha’nın nüfusunun ve sanayisinin büyük bir bölümünün yanı sıra başkent olduğu için kurumlar da burada toplanmıştır. Bu çekirdek bölgenin dört bir yanı doğal engellerle çevrilidir: Kuzeyde çöller, güneyde tropik ormanlar, doğuda Pasifik Okyanusu ve batıda dağlar.
Çin’in ilk ve en temel sorunu bu farklı bölgeler arasındaki yaşam koşulu farklarını gidermektir. Kıyı bölgeleri uluslararası ticarete entegre olmuş, zengin ve teknolojik açıdan gelişmişken; ülkenin iç kesimleri – Tibet, Sincan ve İç Moğolistan – hem ekonomik olarak geride kalmış hem de etnik açıdan farklıdır. Bu bölgeler, Çin için hem tampon bölge rolünu oynar hem de potansiyel istikrarsızlık kaynaklarıdır. Burada huzursuzluk, hem iç çöküş riskini hem de dış güçlerin müdahale ihtimalini artırır.
Doğuya baktığımızda ise Çin’in dünyaya erişimi, Birinci Ada Zinciri ile sınırlandırılmıştır. Bu ada zinciri; Japonya, Tayvan, Filipinler ve Vietnam gibi ABD’nin müttefik ve ortaklarından oluşuyor. 2025 itibarıyla, ABD donanması ve Japonya’nın hızla genişleyen askeri kapasitesi (örneğin son yıllarda geliştirilen Japon hafif uçak gemiler ve artan askeri harcamalar) Çin’in denizleri üzerinden sınıraşırı askeri maceralara atılmasının önünde büyük bir engel teşkil etmeye devam ediyor. Çin’in yapay adalar ve ticaret yoluyla bu zinciri kırma çabaları sınırlı başarılar elde etse de, temel stratejik gerçekleri değiştirememiştir.
Ülkenin batısına bakılırsa, bu yöndeki açılımı öncelikle Kuşak ve Yol Girişimi ile gerçekleştirdiği görülecektir. Fakat bu rota da ciddi coğrafi ve siyasi engeller barındırır. Himalayalar, Çin’in Hindistan’a doğru yayılmasını fiziksel olarak engellerken; Pakistan, Afganistan ve Orta Asya üzerinden geçen ticaret yolları sürekli güvenlik riski barındırmaktadır. Rusya ile son yıllarda geliştirilen stratejik işbirliği kısa vadede Pekin’in işini kolaylaştırsa da Ukrayna ile savaştaki Rusya’nın Hindistan ile yakınlaşması ayrıca Rus ordusunun Ukrayna’daki düşük performansı Pekin’in her zaman Rusya’ya güvenemeyeceği gibi endişeleri yaratmaktadır. Örneğin yarın Rus ordusu Orta Asya’da bir ayaklanmayı (örnek: Tacikistan iç savaşı/2022’de Kazakistan protestoları) bastıramayıp bölgede artık güvenlik garantörü rolünü terk etmesi durumunda, Çin’in bölgedeki yatırımları tehlikeye girer.
Enerji bağımlılığı, Çin’in bir diğer zayıf noktasıdır. Rusya ve Orta Asya’dan gelen boru hatları üzerinden doğal gaz ithalatlarını çeşitlendirseler de Çin’in petrol ve sıvılaştırılmış doğal gaz ithalatının büyük kısmı hala Malakka Boğazı’ndan geçer. Bu dar geçit, herhangi bir çatışmada kolaylıkla abluka altına alınabilir. Bu yüzden, Çin’in deniz kuvvetleri Güney Çin denizinde askeri üs ve yapay adalara önem veriyor ve 1980’lerden beri dünyanın 2. büyük donanmasını geliştirdi
Dış dünya ile ilişkileri, 1980’lerden itibaren dünyanın farklı uçlarıyla ticaret yaparak refahı elde eden Çin’in artık küresel ölçekte hareket edebilen ve dünyanın herhangi bir yerinde belirleyici güç sergileyip ulusal ticaret rotalarını koruyabilecek bir donanmaya olan ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu durum Çin’i dünyanın mevcut navigasyon özgürlüğünü korumaktan sorumlu olan ve benzer çıkarlara sahip olan ABD ile zıt kutba yerleştirmektedir. ABD aynı zamanda Çin’in en büyük müşterisi de olduğu için Çin bir yandan dış ticaret hatlarını korumayı diğer yandan ise ABD ile ilişkileri fazla bozmamayı öncelemiştir.
Son olarak, hızlanan demografik daralma, Çin’in eşitsizlik sorununu daha da ağırlaştırmaktadır. 2025’de çalışma yaşındaki nüfus hızla azalıyor. Bilindiği gibi ülkelerin ekonomileri üretimden, üretimse üretim faktörlerinden, yani emek, doğal kaynaklar ve sermayeden oluşur ve nüfus sayısının azalması emek girdisini azaltır. Bu durum ise Asya’nın diğer büyük ekonomilerinde olduğu gibi (Japonya ve Kore) Çin’de de büyüme oranlarının yavaşlanmasına yol açacaktır. Nüfusunun azalması aynı zamanda askeri gücü kısıtlar, örneğin askeri personeli toplamak zorlaşır ve mevcut askerlerinin ihtiyaç duydukları silah, füze, tank, savaş uçağı gibi şeyleri üretmeleri zorlaşacaktır.
Sonuçta, Çin’in coğrafyası onun faaliyetlerini hep iki ana hedefe ulaşmaya odaklamasına yol açmaktadır: Bir yandan etnik, ekonomik ve coğrafi olarak bölünmüş olan iç bölgeleri kontrol altında tutmak, diğer yandan denizden kuşatılmayı kırarak uluslararası su yollarında kendi ticaretini ve tüm dünyadaki pazarlara erişimini koruyup, dış dünya ile ilişkilerinin fazla bozulmamasını sağlamak.
İşte Çin devletinin yaptığı tüm askeri ve siyasi hamleler bu coğrafi gerçekler dikkate alınarak yapılmaktadır.
