İsrail’in Orta Doğu’daki jeopolitik stratejisi, yalnızca savunma eksenli değil, aynı zamanda bölgesel güç dengelerini yönlendirmeyi amaçlayan çok katmanlı bir yapıdadır. Bu bağlamda “Davud Koridoru”, İsrail’in Suriye’den başlayarak Irak coğrafyasına uzanan hat üzerinde etkisini artırma stratejisinin bir parçasıdır. Bu koridor, sadece güvenlik boyutuyla değil; enerji, etnik yapı mühendisliği, su politikaları ve vekil savaşlar ekseninde de ele alınabilir. İsrail’in bu koridoru hayata geçirerek hem Suriye Irak enerjilerini kontrol etmeyi istediği hem de bölgeyi istikrarsızlaştırarak ilhak politikasını genişletmek istediği açıkça görülmektedir.
Kuzeydoğu Suriye’de ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG), Tel Abyad–Haseke hattında özerk bir yapı oluşturmak istemektedir. Bu durum, Türkiye’nin sınır güvenliği açısından tehdit oluşturmakta, İsrail açısından ise İran etkisini dengeleyecek ve özerkleştirilmeye çalışılan bölge sayesinde bir tampon bölge fırsatı yaratmak istemektedir.
Davud Koridoru, Golan Tepeleri’nden başlayarak Dera, Deyr ez-Zor, Rakka, Tel Abyad üzerinden Irak’ın Erbil bölgesine kadar uzanan bir hattır. Bu koridorun dört temel hedefi olduğu değerlendirilmektedir:
– İran’ın Şii Hilali etkisini parçalamak,
– Suriye’nin kuzeydoğusunda Kürt unsurlarla stratejik uyum ve devamında bölgeyi lehine kullanmak,
– Enerji hatları ve petrol alanlarında kontrol sağlamak,
– Türkiye’yi güneyden çevreleme stratejisine altyapı oluşturmak.
İsrail, Suriye’de özellikle Golan bölgesi başta olmak üzere rejim hedeflerini gözeterek noktasal hava saldırıları düzenlemektedir. Bu saldırılar yalnızca askeri değil, aynı zamanda stratejilerine ters düşecek demografik yapıların dağıtılmasını da hedeflemektedir. İsrail, Irak’ta ise Kürt yapılarla stratejik iş birlikleri tesis edebilmek için çalışmalar yapmakta; özellikle Erbil merkezli güvenlik bağlantılarını derinleştirmek istemektedir.
Davud Koridoru’nun Jeopolitik Anlamı
Son birkaç gün içerisinde yaşanan çatışmalara ve gölgedeki gruplara değinmek olayları anlamak için bizlere fikir verecektir:
Dürziler, Suriye’nin güneyinde yoğunlaşmış olup özellikle Süveyde ve çevresinde güçlü topluluklar olarak biliniyor. Bölgesel güç mücadelelerinde Dürziler, hem bölgesel hem de uluslararası aktörler için önemli bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Yeni Suriye hükümetine güven problemi olan Dürziler ile Türkiye’nin temas ve ilişkileri ise stratejik öneme sahiptir.
Şam merkezli Suriye rejimi, Dürziler ve Bedeviler ile ittifak ilişkilerini sürdürerek güneydeki kontrolünü sağlamlaştırmaya çalışmaktadır. Ancak İsrail’in askeri müdahaleleri rejimin güney bölgelerdeki otoritesini zayıflatmaktadır. Sadece etnik değil mezhepsel gerilimler, bölgedeki istikrarsızlığın önemli kaynaklarından biridir.
Enerji ve Su Politikaları Bağlamında Davut Koridoru
Deyr ez-Zor ve Rakka bölgeleri, Suriye’nin en önemli petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip bölgelerindendir. Bu bölgelerin SDG kontrolünde olması İsrail ve ABD açısından kritik öneme sahiptir. Ayrıca Fırat Nehri üzerinden yürütülen baraj ve su kontrolü mücadelesi, bu hattın yalnızca askeri değil aynı zamanda hidro-stratejik değerini de ortaya koymaktadır.
Yahudi öğretileri bağlamında ise “Davud Koridoru, Talmud öğretilerini Yahudiler için gerçeğe dönüştürmenin yanı sıra Siyonist rejimin Irak’ın su kaynaklarına hakim olmasını da sağlayabilir. Jeopolitik açıdan böyle bir senaryonun gerçekleşmesi, Siyonistlerin bölgedeki ayrılıkçı çatışmaları körüklemek amacıyla Fırat’ın doğusu ve Irak’ın kuzeyinde bu rejimin Kürt müttefiklerine destek verme olanağını güçlendirecektir.” ifadeleri İsrail için bölgenin önemini net bir şekilde anlatmaktadır.

Türkiye Neler Yapmalı?
Tüm bu gelişmeler yaşanırken şüphesiz bölgedeki büyük bir güç olan Türkiye’nin de adımları belirleyici olacaktır:. Türkiye bu süreçte şu adımları izleyebilir:
– Tel Abyad–Resulayn hattında sürekli askeri ve lojistik varlığı güçlendirmek,
– Irak Merkezi Hükümeti ve IKBY ile ayrı ayrı diplomatik ilişkileri derinleştirmek,
– İsrail’in bu bölgedeki dolaylı etkilerine karşı diğer aktörlerle çok boyutlu istihbarat paylaşımı oluşturmak,
– Su ve enerji politikaları kapsamında uluslararası hukuk nezdinde hak iddialarını güçlendirmek ve pr, lobi çalışmalarında bulunmak
-Bölgede oluşabilecek terör tehdidine karşı “güvenlik hamlesi” seçeneğini aktif tutmak
Sonuç olarak Davud Koridoru kavramsallaştırması, İsrail’in Suriye ve Irak üzerinden kurguladığı yeni güvenlik mimarisine işaret etmektedir. Bu yapı, yalnızca İran karşıtı bir strateji değil, aynı zamanda Türkiye’nin güney sınırlarına yönelik çevreleme doktrinini de içermektedir. Bu nedenle Türkiye, yalnızca askeri değil; diplomatik, istihbari ve enerji politikaları düzeyinde çok katmanlı bir direnç hattı geliştirmelidir.
