Terörsüz Türkiye hedefine ilişkin çalışmalar devam ederken konuya dair kaleme aldığım en son yazıdan bu yana 1 ay geçmesine rağmen özellikle bölgesel anlamda pek çok gelişme yaşandı. Bu gelişmelere burada yer vererek bu kısa yazıyı haberlere boğmak istemiyorum, zaten meseleye ilgi duyanlar bölgeyi de dikkatle takip ediyordur. Bu gelişmelerin akabinde benim de zihnimde 1 ay önce düşündüğüm (aslında henüz süreç başlamadan düşündüğüm) ve aktardığım bazı hususlar artık iyice netleşti ve bu düşünceleri bu yazıda siz kıymetli okuyucularımla paylaşmak istedim. Ancak evvelinde sürecin benim çerçevemden serencamını da aktararak bazı hususlara değinmek istiyorum:
3 Nisan 2024’te yazdığım yazıda aslında dünya sisteminin ve verilerin bir sonucu olarak Türkiye’nin eğer belli oranda sorunları çözebilirsek-gelecek 20 yılda bölgede hakim güç olacağını ifade etmiştim. Bu yazımda Kürtlerle bir anlaşma zeminine gidilebileceğini ancak öncesinde bazı yapılara yönelik kapsamlı bir operasyon yapılması gerektiğini yazmıştım. (https://hurfikirler.com/turkiye-gelecek-20-yilda-bolgenin-yeni-lideri/)
Rojova’ya beklediğim operasyon yapılmadı, tehir edildi ancak terörsüz Türkiye hedefi istikametinde gelişmeler başladı.
30 Aralık 2024’te kaleme aldığım yazıda ise operasyon seçeneğinin masada bırakılarak tıpkı Hudeybiye’de olduğu gibi artık mühlet verilebileceğini, belki böylece kalplerin ısındırılabileceğini, müttefiklerimizin artırılabileceğini yazmıştım. ( https://hurfikirler.com/bir-yarim-almanak-2025e-girerken-bizim-meselelerimiz/)
16 Temmuz 2025’te ise Terörsüz Türkiye Hedefine İlişkin Notlar başlıklı yazımda şu hususları belirttim:
“Ezcümle; hâlâ kırılgan ve kritik olan bu süreçte, Suriye’deki PKK’nın uzantısı SDG asıl kritik olan ve belirleyici konudur; dikkatle takip etmek gerekir. Tüm bu gelişmelere rağmen Suriye’de devletleşmiş veya özerkleşmiş veya merkezi yönetime entegre ancak silahlı kuvvetlerini “merkezi yönetim görüntüsü altında ama ayrık” tutabilmiş bir Rojava asla kabul edilemez. Evvelemirde bu konuyu çözmek gerekir. Yapılacak bir ç müdahalenin Kuzey Irak’taki gibi bir terörle mücadele olmayacağı, israilin desteğini almış, ağır silahları olan bir terör örgütüyle ciddi bir mücadele olacağı da açıktır. Tedbir almak, hazırlıklı olmak gerekir.” (https://rostrastrateji.org/2025/07/13/terorsuz-turkiye-hedefine-iliskin-notlar-haldun-baris/)
Nihayetinde Türkiye ciddi riskler alarak bir süreç inşa etti, SDG’ye de mühleti verdi ve açıkça ifade etti: Ortadoğu’da israil merkezli bir sisteme ve israilin vekil güçlerine müsamaha göstermeyiz; ya bizim safımızda yer alır Şam’a katılırsınız ya da yok olursunuz.
Gelinen noktada görülüyor ki SDG tüm iyiniyetimize ve uzattığımız ele rağmen safımıza yanaşmak yerine oyalama taktikleri izliyor. Bu durumda tablo da netleşiyor: israilin sınırlarımızda bir vekil güç var etmeye çalışması kabul edilemez. İsrail ile içinde bulunduğumuz bu büyük mücadelede buna taviz veremeyiz. Çünkü Akdeniz’den Hazar’a kadar verdiğimiz bu büyük mücadele yalnızca bir “güç mücadelesi değildir. Bu, bebekleri katleden, insanları aç bırakarak toplu katliamlar yapan, türlü yeni silahları masum siviller üzerinde deneyen, binlerce insanı acımasızca katleden bir terör zihniyetiyle dünya genelinde en çok insani yardım yapan, yüzyıllarca nice renkten insanı barış, huzur, kardeşlik içerisinde yaşatabilmiş bir medeniyetin hakimiyet mücadelesidir.
Bu mücadeledeyken bizler düşemeyiz, içeride kavga edemeyiz, birbirimize haksızlık yapamayız, içinde bulunduğumuz çürüme halinden çıkmak zorundayız.
Daha stressiz bir toplumsal yapı tesis edip hukuk düzenini güçlendirmeli, tarım-gıda atağını bir an evvel yapmalı, başarmalıyız.
Yabancı sermaye ve sıcak para akışı ile ekonomik sorunlarımızı kökten çözemeyiz. Acilen üretim atılımı ve tasarruf planı yapmalıyız.
Elbette demokratikleşme noktasında gereken adımları atmalı, reformlar yapmalı, medeniyetimize yakışır bir biçimde tüm vatandaşlarımızın doğal haklarını sağlamalıyız. Bugün bize düşen, hukuk düzenini güçlendirmek, ülkemizde büyük bir helalleşme ve birlik-beraberlik inşa edebilmektir.
Öte yandan SDG veya başkaları eğer uzattığımız ele uzanmamak konusunda ısrarcıysa Türk Devleti güçlüdür, kudretlidir. Hazırlıkları yapmalı, tedbirleri almalı, gereken adımı “daha fazla geciktirmeden” belki de “ansızın” atmalıyız.
Av. Haldun Barış, 19.08.2025
