Okuduğunuz bu çalışma, farklı yapay zekalara Türkiye’nin 10 yıl sonraki görünümü çalıştırılarak elde edilmiştir. Çalışmada yapay zekaların ortaya koyduğu metinler değiştirilmeden aktarılmıştır. ve yönlendirilme yapılmamıştır. Bu çalışmanın amacı bu tarz çalışmalara olan ihtiyaca dikkat çekmek, fütüroloji temalı çalışmaların sayısının artmasına katkı sağlamaktır.
İşte Gemini’nin sorduğumuz soruya ilişkin verdiği cevap ve hazırladığı rapor:
Türkiye’nin 10 Yıllık Gelecek Senaryoları (2025-2035): Politik, Ekonomik ve Sosyolojik Bir Simülasyon
Yönetici Özeti ve Giriş
Bu rapor, Türkiye’nin 2025 yılı itibarıyla içinde bulunduğu politik, ekonomik ve sosyolojik durumu kapsamlı bir şekilde inceleyerek, önümüzdeki 10 yıllık dönemde (2025-2035) nereye evrilebileceğini senaryo tabanlı bir yaklaşımla simüle etmektedir. Mevcut veriler, Türkiye’nin karmaşık ve çok katmanlı bir yapısal dönüşüm eşiğinde olduğunu göstermektedir. Bir yandan mevcut hükümetin gücü ve hızlı karar alma mekanizması ile istikrar arayışı öne çıkarken, diğer yandan büyük şehirlerdeki siyasi tablo, kronikleşen ekonomik sorunlar ve derinleşen sosyal gerilimler, geleceğe dair belirsizlikleri artırmaktadır. Tek bir doğrusal projeksiyonun bu karmaşık dinamikleri yakalamakta yetersiz kalacağı değerlendirildiğinden, rapor bu belirsizliği yönetmek amacıyla üç farklı senaryo sunmaktadır: mevcut eğilimlerin yavaş adaptasyonla devam ettiği “Temel Senaryo”; kapsamlı reformlar ve uzlaşı ile potansiyelini gerçekleştiren “İyimser Senaryo”; ve iç/dış şoklar ile kırılganlıkların arttığı “Kötümser Senaryo.” Rapor, bu yörüngeleri belirleyen kilit faktörlere, risklere ve potansiyel fırsatlara dikkat çekmekte, karar alıcılar için stratejik çıkarımlar sunmaktadır.
Mevcut Durum Analizi (2025): Türkiye’nin Dönüşüm Eşiği
Geleceğe yönelik tüm projeksiyonlar, güncel durumun detaylı bir analizine dayanmaktadır. Türkiye, 2025 itibarıyla, iç ve dış dinamiklerin birbiriyle etkileştiği, kritik bir eşiğin üzerinde durmaktadır. Bu bölüm, raporun temelini oluşturan mevcut durumu politik, ekonomik ve sosyolojik boyutlarda detaylandırmaktadır.
A. Siyasi Dinamikler ve Yönetim Sistemi
Türkiye’nin siyasi yapısı, ulusal ve yerel seçim sonuçları arasında belirgin bir tezat sergilemektedir. Son genel seçim verileri, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yüzde 44.33 gibi önemli bir oy oranıyla birinci parti konumunu koruduğunu ve yürütme yetkisini elinde tuttuğunu göstermektedir.1 Bu durum, merkezi yönetimde güçlü bir iktidar bloğunun varlığına işaret etmektedir. Ancak, aynı anda yapılan yerel seçimlerde, ülkenin en büyük ve en önemli ekonomik merkezleri olan İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehir belediyelerinin Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) adayları tarafından kazanılması, siyasi tabloda kayda değer bir “dönüşümlü dualite” ortaya çıkarmıştır.2 İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun yüzde 48.80, Ankara’da Mansur Yavaş’ın yüzde 50.93 ve İzmir’de Tunç Soyer’in yüzde 58.10 gibi oylarla belediye başkanlığını kazanması, ulusal düzeydeki siyasi iradeye karşı yerel düzeyde önemli bir muhalif odağın oluştuğunu göstermektedir.2
Bu politik dualite, merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasında potansiyel bir politik sürtünme kaynağı haline gelmiştir. Bir yandan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yürütmenin çok başlılığını giderme ve karar alma süreçlerini hızlandırma hedefiyle kurulmuşken 3, diğer yandan ülkenin ekonomik ve demografik açıdan en dinamik merkezleri muhalif partilerin kontrolünde bulunmaktadır. Bu çelişki, başta büyük altyapı projeleri olmak üzere, kaynak yönetimi, şehir planlaması ve genel idari koordinasyon gibi birçok alanda anlaşmazlık ve işbirliği eksikliğine yol açma potansiyeli taşımaktadır. Söz konusu durum, siyasi gerilimleri artırabilir ve ulusal kalkınma hedeflerinin önünde kurumsal bir tıkanıklık yaratabilir. Parlamenter sistemle yönetimin egemen olduğu dönemlerde de otoriterleşme eleştirileri olsa da 3, mevcut sistemin yasama ve yargı erkleri üzerindeki yürütme etkisini artırdığı yönündeki değerlendirmeler, demokratik denge ve denetleme mekanizmalarının gelecekteki rolüne ilişkin soruları da beraberinde getirmektedir.
B. Ekonomik Yapı ve Makroekonomik Göstergeler
Türkiye ekonomisi, yüksek enflasyon, işsizlik ve finansal istikrarsızlık sorunlarıyla mücadele etmektedir. TÜİK verilerine göre yıllık tüketici fiyat endeksi, Temmuz 2025 itibarıyla yüzde 33.52 seviyesindedir.4 Bu yüksek enflasyon oranı, ücretli çalışanlar ve sabit gelirli kesimler başta olmak üzere, halkın büyük bir kesiminin alım gücünde ciddi bir düşüşe neden olmaktadır.6 Son yıllarda uygulanan “Türkiye Ekonomi Modeli”nin temel amaçlarından biri, düşük faiz ve değersiz yerel para birimi ile ihracat odaklı büyümeyi desteklemekti.6 Ancak bu politika, yüksek döviz kuru oynaklığına ve enflasyonun kronikleşmesine yol açmıştır.
İşsizlik verileri de ekonomideki yapısal sorunların devam ettiğini göstermektedir. Genel işsizlik oranı yüzde 8.6 seviyesinde seyrederken, özellikle genç işsizliği (15-24 yaş arası) yüzde 16.2’ye kadar yükselmiştir.7 Bu durum, işgücü piyasasında nitelikli insan kaynağının istihdama katılımında zorluklar yaşandığının ve geleceğe yönelik kaygıların arttığının bir işaretidir.
AB Komisyonu’nun 2024 Türkiye Raporu, ekonomide “işleyen bir piyasa ekonomisi konusunda oldukça ileri bir noktada” olunduğunu belirtse de 9, Merkez Bankası’nın faiz oranlarını artırarak likiditeyi sıkılaştırma adımları atmasına rağmen 10, şeffaflık ve öngörülebilirlik konularındaki endişelerini de dile getirmektedir.9 Bu durum, ekonomik rasyonalizasyon çabalarının başarılı olması için sadece para politikasının değil, aynı zamanda daha derin ve kapsamlı yapısal reformların gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. Yapısal reformların amacı, piyasa mekanizmalarının önündeki engelleri kaldırmak ve uzun vadeli sürdürülebilir büyüme sağlamaktır.11 Ancak, akademik bir çalışma, Türkiye’de finansal küreselleşme ile ekonomik yapısal reformlar arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığını ortaya koymuştur.12 Bu bulgu, reform iradesinin dahi sistemik ve kurumsal engellerle karşı karşıya kalabileceğine işaret etmektedir. Ekonomik kırılganlıkları azaltmak ve sürdürülebilirliği artırmak için kısa vadeli çözümler yerine, eğitim, sağlık ve vergi sistemlerinin iyileştirilmesi gibi uzun vadeli yapısal değişikliklerin hayata geçirilmesi gerekmektedir.11
C. Sosyolojik ve Demografik Eğilimler
Türkiye’nin demografik yapısı, gelecek 10 yıl için kritik sonuçlar doğurabilecek köklü değişimler göstermektedir. TÜİK verilerine göre, 2024 yılı itibarıyla Türkiye nüfusu 85.6 milyona ulaşmış ve ortanca yaş 34.4’e yükselmiştir.13 Nüfus projeksiyonları, bu trendin devam edeceğini ve ortanca yaşın 2050’de 44.8’e yükseleceğini, çocuk nüfus oranının ise 2100’e kadar yüzde 11.8’e gerileyeceğini öngörmektedir.15 Bu durum, çalışma çağındaki nüfus oranının azalacağı ve yaşlı bağımlılık oranının artacağı anlamına gelmektedir.
Bu demografik dönüşüme eşlik eden en önemli sosyolojik olgulardan biri, nitelikli insan kaynağının kaybı olarak tanımlanan beyin göçüdür. Türkiye’den yurt dışına göç eden kişi sayısı 2023 yılında bir önceki yıla göre yüzde 53 artışla 714 bin 579 olarak kaydedilmiştir.17 Göç eden bu nüfusun en büyük bölümünü, gelecek kaygısı, fırsat eşitsizliği ve ekonomik politikalar nedeniyle yurt dışına yönelen 25-29 yaş grubu oluşturmaktadır.18 Bu durum, demografik-ekonomik-politik bir kısır döngü yaratmaktadır. Yüksek genç işsizliği ve gelecek kaygısı gibi ekonomik ve sosyal itici faktörler, nitelikli gençlerin beyin göçünü hızlandırmaktadır.19 Bu göç, Türkiye’nin inovasyon ve üretim kapasitesini aşındırırken, aynı zamanda nüfusun daha hızlı yaşlanmasına yol açmaktadır. Yaşlanan bir nüfus yapısı ise dinamik ve reformcu politikalar yerine kısa vadeli, popülist çözümlere yönelen bir politik taban yaratma potansiyeli taşır.
Türkiye’deki iç göç hareketleri de toplumsal yapıyı derinden etkilemektedir. 2022 yılında 2.79 milyondan fazla kişi iller arasında göç etmiştir.20 En çok göç alan ve veren ilin İstanbul olması, kentlerin sosyal ve altyapısal olarak büyük bir baskı altında olduğunu göstermektedir.13 Kentleşme oranının yüzde 93.4’e ulaşması, şehirlerdeki sosyal uyum sorunlarını ve aile içi şiddet gibi olumsuzlukları da beraberinde getirebilmektedir.14 Tüm bunlara rağmen, kentleşme ve sekülerleşme arasında doğrudan bir ilişki olmadığına dair bulgular bulunmaktadır. Kendisini “muhafazakar” veya “siyasal İslamcı” olarak tanımlayanların oranının arttığı görülmektedir.22
D. Jeopolitik Konum ve Dış İlişkiler
Türkiye, jeopolitik konumu itibarıyla çok vektörlü bir dış politika izlemektedir. Bir yandan geleneksel müttefikleriyle (ABD, AB) olan ilişkilerinde stratejik zorluklar yaşarken 23, diğer yandan Rusya ile enerji, savunma ve ticaret alanlarında yakınlaşmaktadır.24 Rusya ile ticaret hacminin artırılması ve TürkAkım gibi projelerle işbirliğinin derinleşmesi, Türkiye’ye bölgesel konularda manevra alanı sağlamıştır.24 AB ile ise Gümrük Birliği ve teknik işbirliği alanlarında temaslar devam etmektedir, ancak demokrasi ve insan hakları konularında eleştiriler de sürmektedir.9
Bu çok vektörlü yaklaşım, Türkiye’nin “stratejik özerkliğini” pekiştirmekte, ancak aynı zamanda önemli bir kırılganlık yaratmaktadır. Geleneksel müttefiklerle ilişkilerdeki güven kaybı ve yeni ortaklıkların kalıcı bir ittifak yapısına dönüşmemesi, Türkiye’yi potansiyel bir jeopolitik yalnızlaşma riskiyle karşı karşıya bırakmaktadır.27 Bu risk, özellikle küresel güç dengelerinde yaşanabilecek ani değişimlerde veya bölgesel bir çatışmanın tırmanmasında daha belirgin hale gelebilir. Doğu Akdeniz’deki hak iddiaları 29 ve Suriye ile Irak’taki askeri operasyonlar 30 gibi proaktif güvenlik politikaları, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını koruma hedefinin bir parçasıdır. Ancak bu politikalar, uluslararası arenada zaman zaman gerilimlere de neden olabilmektedir.
Aşağıdaki tablo, raporun dayandığı temel ekonomik ve demografik verileri özetlemektedir:
| Gösterge | Değer (2024-2025) | Kaynak |
| Yıllık Enflasyon (TÜFE) | %33.52 (Temmuz 2025) | 4 |
| Genel İşsizlik Oranı | %8.6 (Haziran 2025) | 7 |
| Genç İşsizlik Oranı | %16.2 (Haziran 2025) | 7 |
| Türkiye Nüfusu | 85.6 milyon (Aralık 2024) | 13 |
| Ortanca Yaş | 34.4 (2024) | 13 |
| Yıllık Nüfus Artış Hızı | Binde 3.4 (2024) | 14 |
| İl ve İlçe Merkezlerinde Yaşayanların Oranı | %93.4 (2024) | 14 |
| Yurt Dışına Göç Artışı (2022’ye Göre) | %53 (2023) | 17 |
10 Yıllık Gelecek Projeksiyonu (2025-2035): Senaryo Bazlı Simülasyonlar
Mevcut durum analizinden hareketle, Türkiye’nin önümüzdeki 10 yıl içinde izleyebileceği üç ana yol belirlenmiştir. Bu senaryolar, ülkenin temel dinamiklerinin nasıl bir araya gelebileceğine dair farklı modeller sunmaktadır.
A. Temel Senaryo: Sürdürülebilir Adaptasyon
Bu senaryo, Türkiye’nin mevcut eğilimlerini ve politik yönelimlerini büyük bir değişim olmadan sürdürmesini varsaymaktadır. Ekonomik yönetimdeki rasyonelleşme adımları devam eder, ancak kapsamlı ve köklü yapısal reformlar sınırlı kalır. Küresel ekonomi, orta düzeyde bir istikrarı korur ve bölgesel jeopolitik gerilimler yönetilebilir seviyelerde seyreder.
Siyasi alanda, merkezi iktidar ile muhalif yerel yönetimler arasındaki rekabet devam eder, ancak bu gerilimler büyük bir kurumsal krize yol açmaz. Siyasi kutuplaşma yumuşamaz, ancak büyük çatışmalardan kaçınılır. Ekonomik alanda, enflasyon tamamen kontrol altına alınamaz, ancak yüzde 15-20 bandında istikrar kazanır. Büyüme hızı, yüksek katma değerli sektörler yerine inşaat ve hizmetler gibi geleneksel alanlardan beslenerek yüzde 3-4 arasında seyreder.4 Finansal kırılganlıklar, tamamen giderilemese de, yönetilebilir seviyelerde tutulur. Toplumsal düzeyde, nüfusun yaşlanması devam eder ve beyin göçü yavaşlar ancak tamamen durmaz. Kentleşme artmaya devam eder ve şehirlerdeki sosyal uyum sorunları, yeni politikalarla kısmen yönetilir. Bu senaryo, büyük atılımlar olmasa da, büyük krizlerin de yaşanmadığı, yavaş ama istikrarlı bir adaptasyon sürecini öngörmektedir.
B. İyimser Senaryo: Yükselen Güç
Bu senaryo, Türkiye’nin önümüzdeki 10 yılda büyük bir uzlaşı ve reform iradesi sergilemesi varsayımına dayanmaktadır. Siyasi alanda geniş bir toplumsal konsensüs oluşur ve hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve liyakat gibi temel ilkeler güçlendirilir. Uluslararası ilişkilerde Batı ile ilişkilerin normalleşmesi ve güçlenmesi yönünde önemli adımlar atılır. Bu durum, küresel sermaye girişini hızlandırır ve Türkiye ekonomisi için yeni bir ivme yaratır.
Ekonomik alanda, para politikası başarıyla uygulanır ve enflasyon tek haneli seviyelere iner. Yapısal reformlar hız kazanır, eğitim ve Ar-Ge’ye yapılan yatırımlar artırılır. Ülkenin ekonomik yapısı, düşük katma değerli üretimden yüksek teknoloji ve inovasyon odaklı bir modele dönüşür.11 Yüksek büyüme oranları sürdürülebilir hale gelir ve istihdam piyasası iyileşir. Bu süreçte genç işsizliği önemli ölçüde azalır.7 Toplumsal alanda ise gençlerin gelecek kaygıları azalır ve fırsat eşitliğinin sağlanması, nitelikli beyin göçünü tersine çevirerek yurt dışında yaşayan yetenekli Türklerin ülkeye geri dönmesini teşvik eder. Türkiye, bölgesel bir üretim ve inovasyon merkezi haline gelerek uluslararası alandaki konumunu güçlendirir.
C. Kötümser Senaryo: Artan Kırılganlıklar
Bu senaryo, mevcut siyasi ve ekonomik kırılganlıkların çeşitli iç ve dış şoklarla birleşerek ciddi bir istikrarsızlık dönemine yol açmasını varsaymaktadır. Siyasi kutuplaşma derinleşir ve kurumsal işlevsellik zayıflar. Ekonomik rasyonalizasyon çabalarından vazgeçilir, bu durum yüksek enflasyonu kronikleştirir ve makroekonomik istikrarsızlığı derinleştirir. Yatırımlar azalır, dış borçlar artar ve ülke ekonomisi şoklara karşı daha hassas hale gelir. İşsizlik oranları, özellikle genç işsizliği, yükseliş eğilimine girer ve kitlesel yoksulluk artar.7 Bu durum, toplumsal gerilimleri tırmandırır.
Bu senaryonun en kritik ve öngörülemez unsuru, bir “kara kuğu” riski olarak İstanbul’da yaşanabilecek büyük bir depremdir. 7.5 büyüklüğündeki bir deprem senaryosu, İstanbul’daki binaların yaklaşık yüzde 17’sinin (yaklaşık 194,000 bina) orta ve üzeri hasar görmesiyle sonuçlanabilir.32 Bu felaket, yaklaşık 14,150 can kaybına ve 120 milyar TL’lik maliyete yol açabilir.32 Ancak asıl yıkım, ekonomik ve sosyal etkileriyle yaşanabilir. Halihazırda kırılgan olan ekonomik yapının çökme noktasına gelmesi, finansal piyasaların istikrarsızlaşması ve kitlesel bir iç göç dalgasının tetiklenmesi kaçınılmaz olacaktır.33 Bu durum, zaten var olan beyin göçünü daha da hızlandıracak, nitelikli insan kaynağı kaybını artıracak ve ülkenin toparlanma kapasitesini ciddi şekilde sarsacaktır. Bu tür bir felaket, Kötümser Senaryo’nun en yıkıcı katalizörü olarak değerlendirilmektedir.
| Özellikler | Temel Senaryo | İyimser Senaryo | Kötümser Senaryo |
| Siyasi Evrim | Mevcut kutuplaşma sürer, ancak büyük çatışma yaşanmaz. Yerel-merkezi yönetim çekişmesi devam eder. | Kapsamlı uzlaşı ve reform iradesi oluşur. Kurumsal yapı güçlenir, Batı ile ilişkiler normalleşir. | Kutuplaşma tırmanır, siyasi gerilimler artar. Kurumlar zayıflar ve işlevsizleşir. |
| Ekonomik Gelişim | Enflasyon %15-20 bandında istikrar kazanır. Büyüme %3-4 arasında seyreder, finansal kırılganlıklar yönetilir. | Enflasyon tek haneli seviyelere iner. Yüksek teknoloji ve Ar-Ge ile sürdürülebilir büyüme sağlanır. | Yüksek enflasyon kronikleşir. İşsizlik artar, finansal istikrarsızlık derinleşir, kitlesel yoksulluk yaşanır. |
| Toplumsal Değişim | Nüfus yaşlanması sürer. Beyin göçü yavaşlar ama durmaz. Sosyal sorunlar kısmen yönetilir. | Gençlerin gelecek kaygıları azalır. Beyin göçü tersine döner, nitelikli insanlar ülkeye geri döner. | Beyin göçü hızlanır, nitelikli insan kaybı artar. Artan yoksulluk ve eşitsizlik sosyal gerilimleri tırmandırır. |
| Jeopolitik Konum | Çok vektörlü politika devam eder. Bölgesel riskler yönetilir. | Batı ile ilişkiler güçlenir. Jeopolitik riskler azalır, bölgesel işbirlikleri artar. | Dış politikada yalnızlaşma riski belirginleşir. Bölgesel çatışmaların etkisi artar. |
| Temel Tetikleyici | Statüko ve sınırlı reformlar. | Geniş siyasi konsensüs ve yapısal reform dalgası. | Ekonomik rasyonalizasyondan vazgeçiş ve olası İstanbul depremi gibi “kara kuğu” riski. |
Sentez ve Stratejik Çıkarımlar
Bu üç senaryo, Türkiye’nin mevcut politik, ekonomik ve sosyolojik dinamikleri arasındaki gerilimli dengenin farklı sonuçlarını ortaya koymaktadır. Temel senaryo, herhangi bir büyük irade veya politika değişikliği olmaksızın, mevcut sorunların yönetilerek yavaş ama istikrarlı bir şekilde ilerlenebileceğini göstermektedir. Ancak bu yol, Türkiye’nin tam potansiyelini gerçekleştirmekten uzak kalmasına neden olabilir. İyimser senaryo, ancak kapsamlı bir siyasi uzlaşı ve reform dalgasıyla mümkün olabilecek iddialı bir dönüşüm modelini sunmaktadır. Bu model, kalıcı refah ve istikrar için zorunlu olan yapısal değişikliklerin hayata geçirilmesini öngörmektedir. Kötümser senaryo ise, içsel kırılganlıkların ve dış şokların birleşimiyle tetiklenebilecek, ülkeyi ciddi bir istikrarsızlığa sürükleyebilecek riskleri barındırmaktadır.
Türkiye için en iyi senaryonun olasılığını artırmak ve en kötü senaryonun risklerini azaltmak için atılması gereken stratejik adımlar şunlardır:
- Ekonomik Rasyonalizasyonun Derinleştirilmesi: Merkez Bankası’nın faiz artırma gibi sıkı para politikası adımlarının yanı sıra 10, piyasaların etkin işleyişini destekleyecek ve şeffaflığı artıracak yapısal reformlar hızlandırılmalıdır.9 Eğitim, vergi sistemi ve kamu yönetimi gibi alanlardaki reformlar, uzun vadede sürdürülebilir büyümeyi destekleyecektir.
- Liyakatin Kurumsallaştırılması: Nitelikli insan kaynağının kaybını önlemek ve beyin göçünü tersine çevirmek için kamu ve özel sektörde liyakat ilkesi güçlendirilmelidir. Gençlerin gelecek kaygısını azaltacak, adil bir iş ve eğitim ortamı yaratacak politikalar geliştirilmelidir.
- Risk Yönetiminde Proaktif Yaklaşım: Özellikle İstanbul depremi gibi öngörülebilir ancak yıkıcı olabilecek risklere karşı proaktif adımlar atılmalıdır. Kentsel dönüşüm, altyapı güçlendirme ve afet hazırlık kapasitesinin artırılması, potansiyel bir felaketin ekonomik ve sosyal etkilerini minimize etme açısından hayati önem taşımaktadır.32
- Siyasi Kutuplaşmanın Azaltılması: Siyasi aktörlerin, ulusal çıkarlar doğrultusunda işbirliği yapabileceği alanlar yaratılmalıdır. Merkezi ve yerel yönetimler arasında koordinasyonu güçlendirecek mekanizmalar kurularak, politik dualitenin yol açabileceği kurumsal tıkanıklıkların önüne geçilmelidir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin geleceği, mevcut karmaşık dinamiklerin nasıl yönetileceğine bağlıdır. Gelecek 10 yıl, ya mevcut sorunların çözüldüğü ve potansiyelin harekete geçirildiği bir dönem olacak, ya da kontrolsüz kırılganlıkların ve artan istikrarsızlığın yaşandığı bir süreçle sonuçlanacaktır. Bu rapor, atılacak adımların her birinin, ülkenin kaderini belirleyecek bu kritik yol ayrımında ne kadar hayati olduğunu ortaya koymaktadır.
Aynı soruyu CHATGPT Plus’a sorduğumuzda ise şu yanıt geldi:
Harika (ve zor) bir soru! Aşağıda 29 Ağustos 2025 itibarıyla Türkiye’nin mevcut fotoğrafını özetleyip, 2035 ufkuna doğru 3 senaryoluk bir “mini simülasyon” çıkarıyorum. Bu, tek bir tahmin değil; veriler ve politik/ekonomik eğilimler üzerine kurulu olasılıklı bir senaryo çalışmasıdır.
2025 yazı: Kısa durum resmi
- Enflasyon: TÜFE yıllık %33,52 (Temmuz). Dezenflasyon 2024 zirvesinden aşağı yönlü sürüyor. (TÜİK Veri Portalı, TCMB)
- Politika faizi: TCMB, 24 Temmuz’da haftalık repo oranını %43’e çekti (indirime dönüş). (TCMB)
- Büyüme: 2024’te GSYH %3,2 arttı (2023: %5,1). 2025 ilk çeyrek yıllık %2,0. (TÜİK Veri Portalı, Reuters)
- İşsizlik: Mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik Temmuz 2025’te %8,0. (TÜİK Veri Portalı)
- Nüfus & demografi: 2024 nüfus 85,66 milyon, medyan yaş 34,4; resmi projeksiyonlar yaşlanmanın hızlanacağını gösteriyor. (TÜİK Veri Portalı)
- Mülteciler: Türkiye, yaklaşık 3,2 milyon Suriyeli geçici koruma altındaki kişi ve ~222 bin diğer uyruklardan mülteci/sığınmacıya ev sahipliği yapıyor. (UNHCR)
- Dış denge: 2024 cari açık ~10 milyar \$ (GSYH’nin %0,8’i) ile 2023’e göre belirgin daraldı; 2025’te aylık oynamalar sürüyor. (Dünya Bankası, TCMB)
- Enerji dönüşümü: Enerji ithalatına bağımlılık yüksek olsa da (petrol/doğalgaz), güneş kurulu güç 2024 sonunda 19,6 GW’a ulaştı; 2035’te rüzgâr+güneş 120 GW hedefi açıklanmış durumda. (IEA, Ember, Dünya Bankası)
2035 ufku için 3 senaryo (olasılıklı “simülasyon”)
Varsayımlar (ortak): Küresel büyüme ılımlı, Türkiye’de nüfus artışı yavaşlayıp medyan yaş kademeli yükseliyor; politika seti iç talebi aşırı ısıtmamaya odaklı; enerji dönüşüm yatırımları devam ediyor (idari/finansman hızına duyarlı). (TÜİK Veri Portalı, Dünya Bankası)
1) Reform & Dengelenme (olasılık ~%45)
- Para politikası: TCMB’nin dezenflasyon patikasına yakınsama; enflasyon tek haneye 2027–2028 aralığında yaklaşır, 2030’larda %4–6 bandına oturur. (TCMB)
- Büyüme: Verimlilik/ithal ikame/yeşil-dijital yatırımlarla yıllık reel %3–4 ortalama.
- İşsizlik: %6,5–7,5 bandı.
- Dış denge: Cari açık %0–2 GSYH; yenilenebilir ve nükleer/yerli gaz katkısı ithalat faturasını sınırlayıp kırılganlığı azaltır. (IEA, Dünya Bankası)
- Toplum: Gelir dağılımında sınırlı iyileşme; kadın istihdamı/mesleki eğitim artışıyla genç işsizliğinde düşüş (OECD göstergeleri iyileşme eğilimine döner). (gpseducation.oecd.org)
2) Dalgalı Dezenflasyon (Mevcut Doğaçlama) (olasılık ~%40)
- Enflasyon: 2026–2028’de %12–18, 2030’larda %8–10; kur/ücret-tekstili ara sıra sarsar.
- Büyüme: İç talep kontrollü; reel %2–3.
- İşsizlik: %8–10 bandı.
- Dış denge: %2–3 GSYH açık; finansman sürdürülebilir ama risk primi hassas.
- Toplum: Yoksulluk ve fırsat eşitsizliği inişli-çıkışlı; göçmen entegrasyonunda yerel farklılıklar sürer. (UNHCR)
3) Negatif Şok / Siyasi-Gerilim (olasılık ~%15)
- Enflasyon: Çift haneye yapışır (%20+), dezenflasyon kopar.
- Büyüme: %0–1 ortalama; kişi başı gelirde durağanlık.
- İşsizlik: %11–13.
- Dış denge: %4+ GSYH açık; kur/rezerv baskısı.
- Toplum: Enflasyon kaynaklı refah kaybı ve kutuplaşma artar.
2035 için sayısal özet (aralıklar)
| Gösterge (2035) | Reform & Dengelenme | Dalgalı Dezenflasyon | Negatif Şok |
|---|---|---|---|
| Yıllık enflasyon | %4–6 | %8–10 | %20+ |
| Reel büyüme ort. (’26–’35) | %3–4 | %2–3 | %0–1 |
| İşsizlik | %6,5–7,5 | %8–10 | %11–13 |
| Cari açık/GSYH | %0–2 | %2–3 | %4+ |
| Sosyal görünüm | Kademeli iyileşme | Durağan/karışık | Gerileme |
Not: Bu rakamlar deterministik tahmin değil, veriyle kalibre edilmiş aralıklardır. Kıyas için 2024 büyümesi %3,2; enflasyon 2025 Temmuz’da %33,52; işsizlik 2025 Temmuz’da %8,0 düzeylerindeydi. (TÜİK Veri Portalı)
Politik, ekonomik ve sosyolojik “ayar düğmeleri”
Kısa vadede fark yaratabilecek kaldıraçlar:
- Para–maliye koordinasyonu & beklentiler: TCMB’nin 2025–2027 için açıkladığı hedef/öngörü bantlarıyla uyumlu bir maliye politikası. (Arz yönlü yatırımlar, gelirler politikası, KİT fiyatlaması.) (TCMB)
- Dış denge & enerji: RE2035 doğrultusunda şebeke yatırımları, YEKA ihaleleri ve Sakarya sahası gibi yerli kaynakların ölçeklenmesi → enerji faturasını ve cari açığı yapısal olarak düşürür. (Ember, Dünya Bankası)
- İşgücü & eğitim: Genç ve kadın istihdamının önündeki engellerin azaltılması; VET/mesleki eğitim ve STEM kapasitesinin artırılması (Türkiye’nin 25–34 yaş eğitim göstergeleri burada en kritik zayıf halka). (gpseducation.oecd.org)
- Göç ve sosyal uyum: 3,2 milyonluk Suriyeli nüfus başta olmak üzere emek piyasası ve yerel hizmetlere entegre politikaların ölçeklenmesi. (UNHCR)
İzlenmesi gereken erken uyarı göstergeleri
- Aylık çekirdek enflasyon eğilimi (12A kümülatif) ve TCMB beklenti anketi. (TCMB)
- Cari denge aylık seyri ve rezerv dinamikleri. (TCMB)
- YEKA/şebeke yatırımlarının gerçekleşme oranı; kurulu rüzgâr–güneş artış hızı. (Ember)
- Kadın istihdamı/NEET ve genç işsizlik serileri. (TÜİK Veri Portalı, gpseducation.oecd.org)
- Yerel seçimlerden sonra şehir yönetimlerinin yatırım/finansman kapasitesi (büyükşehirlerin performansı, 2024 sonuçları sonrası önemli). (Al Jazeera)
Sonuç
- En olası patika, bugünkü politika seti korunup kurumsal öngörülebilirlik güçlenirse “Dalgalı Dezenflasyon” ile “Reform & Dengelenme” arasında bir yerde; 2030’ların başında tek haneli enflasyon ve %2–3+ büyüme mümkün.
- Riskler (iç politik gerilim, dış şoklar, enerji fiyatları) belirgin; ancak enerji dönüşümü ve beşerî sermaye odaklı bir strateji, 10 yıl içinde kırılganlıkları azaltıp refahı kalıcılaştırabilir. (IEA, Dünya Bankası)
ROSTRA’NIN NOTU:
Gemini ve ChatGPT’ye çalıştırdığımız bu simülasyonlarda her iki yapay zekanın da oldukça yüzeysel kaldığı, mevcut verilerden yararlanarak ortaya bir “karma” koydukları unutulmamalıdır. Öte yandan her iki yapay zeka da teknolojik devrim olasılığına, insan faktörüne, insan davranışlarına çalışmalarında yer vermemiştir.
Bu çalışma basit, yetersiz bir çalışma olarak yayına alınmaktadır ancak amaç zaten fütüroloji alanına dikkat çekmek, verilere, davranış bilimine, tarihe, sosyolojiye dayalı gelecek projeksiyonlarından yararlanılabileceğini göstermektir. Bu tarz bir çalışma içinse kaynak ve zaman gerekmektedir. İlerleyen aşamalarda Rostra Strateji; yuvarlak masa çalışmaları, çalıştaylar, düşünce tartışmaları ile bu tarz çalışmaları yapmayı hedeflemektedir.
