Alternatif Gündem Notları (06.09.2025)

Atlantic Council yayınladı: Yirmi altı Avrupa ülkesi, savaştan sonra Ukrayna’nın savunulmasına yardım etme sözü verdi. Peki sırada ne var? 

“Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Perşembe günü, “Biz hazırız ,” dedi. “Hazırız.” Paris’teki “Gönüllüler Koalisyonu” toplantısının ardından konuşan Macron, yirmi altı Avrupa ülkesinin, Kiev ile Moskova arasında bir barış anlaşmasına varılmasının ardından Ukrayna’nın güvenliğini sağlamak ve Rusya’nın daha fazla saldırganlığını engellemek için hava, kara veya deniz yoluyla savaş sonrası bir güce katılmayı kabul ettiğini  duyurdu . Bu taahhüdün pratikte yerine getirilmesi nasıl olacak? Ve Amerika Birleşik Devletleri, savaşı sona erdirme çabaları kapsamında bu gelişmeyi nasıl değerlendirmeli? Aşağıda yanıtlarını vermeye istekli uzmanlardan oluşan koalisyonumuza sorduk.”

https://www.atlanticcouncil.org/content-series/fastthinking/twenty-six-european-countries-have-committed-to-help-defend-ukraine-after-the-war-whats-next/

ChathamHouse yayınladı: Dr. Husam Zomlot, BM Genel Kurulu’nun iki devletli çözümün uygulanmasında ‘son deneme’ olabileceğini söyledi

“Dr. Zomlot, Chatham House Direktörü Bronwen Maddox’a verdiği röportajda, “New York’ta göreceğiniz şey, iki devletli çözümün uygulanmasına yönelik gerçek son girişim olabilir” dedi.

‘Biz ve bizimle birlikte bölge ve uluslararası toplumun geri kalanı çaresiz ve gerçek bir alternatif yol arayışı içindeyiz’ dedi. 

‘Tanıma ilk adımdır,’ diye ekledi. ‘Bu son adım değil. Bu, iki devletli çözümü müzakere etmek yerine uygulamaya koyma yönündeki uluslararası ivmenin ilk, anlamlı ve önemli adımıdır.’

İngiltere’nin bölgedeki tarihi ve 1917 Balfour’u ele alıyorBeyannameDr. Zomlot, İngiltere’nin tanınmasının ‘sömürge dönemi nedeniyle, bize danışmadan topraklarımızı vaat etmesi nedeniyle’ önemli olacağını söyledi. ‘Tanınmayı bu tarihi adaletsizliğin düzeltilmesi olarak görün.’ 

Şöyle ekledi: ‘Her ülkenin bir sorumluluğu var. 30 yıldır ‘sadece ABD, bu yüzden ellerimi bağlayıp hiçbir şey yapmıyorum’ deyip durmanın sonu geldi. Hayır, siz yapıyorsunuz ve her ülke ya çözümün bir parçası ya da soykırım ve vahşetin suç ortağı.’ 

Gazze’nin gelecekteki yönetimi ve seçimlerin yapılması konusunda konuşan Dr. Zomlot, Hamas’ın “bir anda ortadan kaybolmayacağını” kabul etti. Ancak, ilgili tüm “ortaklarla” yapılan görüşmelerde, Hamas veya diğer siyasi partileri içermeyen “teknokrat” bir yönetim konusunda anlaşmaya varıldığını belirtti. Gelecekte yapılacak seçimlerde ise Filistinlilerin kendi hükümetlerini seçmelerine izin verilmesi gerektiğini, kendilerine dayatılan bir hükümet olmaması gerektiğini söyledi.

‘Sizi temin ederim ki, ne biz ne de Filistin halkı, Filistin halkının talep ettiği demokrasiden daha azını asla kabul etmeyeceğiz. Halkın meşruiyet kaynağı demokrasidir ve başka hiçbir şey değildir.'”

https://www.chathamhouse.org/2025/09/recognition-palestinian-state-first-step-says-dr-husam-zomlot-chatham-house

AA yayınladı: İklim değişikliği gölgesinde su krizi: Türkiye’de kuraklık riski nasıl önlenebilir?


“Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporlarında, küçük sıcaklık artışlarının dahi su döngüsünde ciddi bozulmalara yol açabildiği belirtilmektedir. Türkiye, Akdeniz iklim kuşağında yer aldığı için bu etkilerden doğrudan etkilenmektedir. Akdeniz havzasının küresel ortalamadan yüzde 20 daha hızlı ısındığı, yağışlarda belirgin azalmaların görüldüğü ve kuraklıkların sıklaştığı ortaya konmuştur. Türkiye’nin yıllık kişi başına düşen su miktarının yaklaşık bin 300 metreküp olduğu hesaplanmakta ve bu değer ülkemizi Falkenmark indeksine göre ‘su stresi yaşayan ülkeler” kategorisine sokmaktadır. Projeksiyonlara göre, yüzyılın sonuna kadar su potansiyelimizde yüzde 25’lik bir azalma yaşanabilecektir.

Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi (UNCCD) tarafından hazırlanan Drought Hotspots raporunda Türkiye topraklarının yüzde 88’inin çölleşme riski altında olduğu belirtilmektedir. Yüzyılın sonuna kadar yağışlarda yüzde 30’luk bir azalma, kıyı bölgelerinde sıcaklıklarda 4-5 derece, iç bölgelerde ise 5-6 derecelik artış beklenmektedir.

“Çin’in Sünger Şehirler yaklaşımı ile kentler yağış ve sel baskınlarına karşı daha dirençli hale getirilmiş, yağmur suyu yeniden doğaya kazandırılmıştır. Viyana, Berlin ve New York’ta yeşil altyapılarla desteklenen parklar, geçirgen yüzeyler ve yer altı tutma sistemleri aracılığıyla yağışlar daha kontrollü biçimde yönetilmektedir.

Brisbane’de, seller ve kuraklıkların yarattığı iklim şoklarından çıkarılan derslerle kapsamlı bir su yönetimi yaklaşımı geliştirilmiş, Uluslararası Su Birliğinin (IWA), Water-Wise Cities (Su Bilge Şehirler) prensipleri benimsenmiştir. Atık suyun yeniden kullanımı, su tasarrufu stratejileri ve eğitim programları uygulanmış, hükümet politikaları ve toplumsal kampanyalar sayesinde Brisbane “su tasarrufu şehri” kimliğini kazanmıştır.

“Su Bilge Şehirler” prensipleri, suyun yalnızca teknik bir hizmet değil, aynı zamanda ekosistem, toplum ve ekonomi ile bütünleşik bir değer olarak ele alınmasını öngören bir çerçeve sunmaktadır.”

Dr. Tuğba Evrim Maden, Türkiye Su Enstitüsü Politika Geliştirme Koordinatörüdür

https://www.aa.com.tr/tr/analiz/iklim-degisikligi-golgesinde-su-krizi-turkiyede-kuraklik-riski-nasil-onlenebilir/3672464

Ayrıca bakınız: https://www.suen.gov.tr/

CFR yayınladı: Ticaret Savaşından Sonra Neler Olacak?

“Yeni bir uluslararası ekonomik düzene doğru atılacak ilk adım, bildiğimiz şekliyle küresel ticaret sisteminin öldüğünü kabul etmektir. Hem Amerika Birleşik Devletleri hem de Çin kendi kurallarına uyduğu sürece, statükoya geri dönmek imkânsızdır. Ancak küresel kurallara dayalı ticaret sisteminin ölümü, komşusunu dilenciye çeviren bir dünyayı yeni normal olarak kabul etmemiz gerektiği anlamına gelmez. Önümüzdeki zorluk, tamamen çok taraflı kurallara dayalı sistem çökse bile, benzer düşünen ülkeler arasında, nerede ve ne zaman olursa olsun kurallar geliştirmektir. Bu, Amerika Birleşik Devletleri için olduğu kadar diğer ekonomiler için de önemlidir ve bizim liderliğimize ihtiyaç duyacaktır.

ABD ve Çin’in tek taraflı, merkantilist yaklaşımının bulaşıcı olduğu ortaya çıkarsa ve diğer ülkeler de benzer şekilde davranmaya başlarsa, kendimizi, ticaretin devletler arasında bir silah olarak kullanıldığı II. Dünya Savaşı öncesi döneme çok benzeyen bir durumda bulabiliriz. Ve bunun nihayetinde nereye varabileceğini biliyoruz.” Micheal Froman https://www.cfr.org/article/what-comes-after-trade-war

Yapay Zekanın Eylül Ayındaki Think Tanklar Raporu:

Küresel Politika Sahnesinde Eylül 2025: Düşünce Kuruluşlarının En Değerli Çalışmaları Raporu

Giriş ve Yönetici Özeti

Bu rapor, küresel politika gündemini şekillendiren ve bu ay yayımlanan veya gündeme damgasını vuran en önemli düşünce kuruluşu çalışmalarını analiz etmektedir. Raporun amacı, sağlanan araştırma materyallerine dayanarak, en değerli çalışmaların ve bu çalışmaların ardındaki temel dinamiklerin sentezini sunmaktır. Eylül 2025, küresel düzenin dönüşümünü gösteren belirgin dinamiklerin öne çıktığı bir ay olmuştur. ABD’deki olası bir idari geçişin getirdiği belirsizlikler, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın devam eden jeopolitik ve ekonomik etkileri ve Avrupa’daki iç zorluklarla dış baskılar arasındaki denge arayışı, düşünce kuruluşlarının ana gündem maddelerini oluşturmuştur.

Raporun temel bulgularına göre, Eylül ayının en değerli çalışmaları, büyük güç rekabetinin yeni biçimlerini, Batı dünyasındaki siyasi ve ekonomik sistemlerin içsel zorluklarını ve küresel düzenin değişen doğasını ele alan eserlerdir. Bu bağlamda, Chatham House’ın Rusya’ya yönelik yaptırım politikalarına getirdiği köklü eleştiri ve pratik çözümler sunan “Petrol Fiyat Tavanını Sıkılaştırmak…” başlıklı raporu; Brookings Institution’ın Avrupa’nın savunma finansmanındaki karmaşık ikilemini inceleyen İtalya vaka analizi ve Council on Foreign Relations (CFR)’ın ABD’deki idari geçiş sürecine stratejik bir çerçeve sunan “Transition 2025” serisi, bu dönemin en öne çıkan çalışmaları olarak belirlenmiştir. Bu çalışmalar, politika yapıcılar ve strateji uzmanları için mevcut krizlerin çok katmanlı yapısını anlamaya yönelik kritik veriler ve derinlikli perspektifler sunmaktadır. Bu rapor, söz konusu çalışmaların temel bulgularını ve stratejik önemlerini sentezleyerek, önümüzdeki dönemin politika tartışmalarına yön verecek ana temaları ortaya koymaktadır.

Tablo 1: Eylül Ayının En Etkili Düşünce Kuruluşu Çalışmaları Özeti

KuruluşÇalışmanın AdıTemel OdağıAna İçgörüNeden Değerli?
Chatham House“Tightening the oil-price cap…”Rusya-Ukrayna Savaşı ve yaptırımlarMevcut yaptırımların mali hedeflere ulaşmadığı ve Rusya’nın gelirlerinin azalması için daha katı bir fiyat tavanı uygulanması gerektiği.Politika yapıcılar için mevcut yaptırım rejiminin açıklarını ortaya koyan ve somut, eyleme geçirilebilir tavsiyeler sunan bir analiz olması.
Brookings Institution“Europe’s difficult trade-off…”Avrupa’da savunma harcamaları ve kamu borcuİtalya örneği üzerinden, yüksek kamu borcu olan ülkelerin savunma harcamalarını artırmak için yaratıcı muhasebe yöntemlerine başvurduğu; iç ve dış politikanın iç içe geçtiği.Ulusal egemenlik arayışının ve uluslararası taahhütlerin nasıl çatıştığını gösteren, metodolojik olarak değerli bir vaka çalışması sunması.
Council on Foreign Relations“Transition 2025” SerisiABD’nin yeni yönetimi ve dış politikaDüşünce kuruluşlarının, potansiyel bir yönetime entelektüel rehberlik sağlayarak siyasi geçiş süreçlerini şekillendirme rolü üstlendiği.ABD iç politikasındaki popülist yaklaşımların dış politikayı nasıl doğrudan etkilediğini gösteren, kritik bir politika çerçevesi sunması.

Büyük Güç Rekabeti ve Jeopolitik Gerilimlerin Yeni Evresi

Eylül 2025’te, küresel düşünce kuruluşlarının yayınladığı en değerli çalışmaların büyük bir kısmı, büyük güçler arasındaki jeopolitik rekabetin artan karmaşıklığına odaklanmıştır. Bu rekabetin artık sadece geleneksel askeri ve ticari alanlarla sınırlı kalmadığı, aynı zamanda teknolojik üstünlük, yetenek havuzları ve kritik tedarik zincirleri gibi yeni cephelere yayıldığı gözlemlenmektedir.

ABD-Çin İlişkileri: Müzakerelerden Stratejik Yönetime

Brookings Institution ve CFR gibi önde gelen düşünce kuruluşları, olası bir Trump-Xi zirvesi ve yeni bir ABD yönetiminin Çin politikasının geleceği üzerine kapsamlı analizler yayımlamıştır. CFR’nin “Transition 2025” serisi, olası bir Trump yönetiminin dış politika gündemini, ticaret ve teknolojik inovasyon gibi temel konular üzerinden ele almaktadır.1 Brookings’in yayımladığı makaleler de ABD-Çin ticaret savaşları ve Tayvan’ın pozisyonu gibi konuları gündeme getirmiştir.2

Bu beklentiler, iki tarafın ilişkilerini köklü bir şekilde sıfırlayabilecek tek bir “büyük uzlaşma” (grand bargain) yapılabileceği yanılgısını beslemektedir. Ancak Brookings Institution’dan Patricia M. Kim’in analizi, bu yaklaşımın neden gerçekçi olmadığını ortaya koymaktadır.3 Analiz, Çin’in Tayvan’ın ilhakı ve Güneydoğu Asya’da kendi nüfuz alanını oluşturma gibi uzlaşmaz talepleri olduğunu; ABD’nin ise insan hakları, fikri mülkiyetin korunması ve piyasa dışı ekonomik politikaların sona ermesi gibi konularda geri adım atmayacağını belirtmektedir. Bu nedenle, iki süper gücün ilişkisinin tek bir anlaşmayla çözülemeyeceği, aksine rekabet ve işbirliğini dengeleyen, sürekli bir “stratejik yönetim” yaklaşımı gerektirdiği vurgulanmaktadır. Bu durum, politika yapıcılar için bir sonraki yönetimin izlemesi gereken yol haritasına dair kritik bir perspektif sunar.

Büyük güçler arası rekabetin boyutları, sadece geleneksel alanlarla sınırlı değildir. Brookings’in çalışmaları, ABD’nin ilaç tedarik zincirlerinin Çin’e olan bağımlılığını ve askeri geçit törenleri gibi simgesel olayların uluslararası düzeni nasıl yeniden şekillendirme çabası olduğunu göstermektedir.2 Aynı zamanda, CFR’nin “Vying for Talent” başlıklı podcast serisi, bu rekabetin insan sermayesi ve yetenek havuzları gibi daha incelikli alanlara yayıldığını göstermektedir.4 Bu durum, küresel rekabetin çok boyutlu, kapsamlı ve sadece askeri güç dengeleriyle açıklanamayacak kadar karmaşık bir nitelik kazandığının bir kanıtıdır.

Rusya-Ukrayna Savaşı: Yaptırım Rejimlerinin Dönüşümü

Chatham House’ın Rusya’ya yönelik yaptırımların etkinliğini değerlendiren “Petrol Fiyat Tavanını Sıkılaştırmak…” başlıklı raporu, Eylül ayının en önemli ve değerli çalışmalarından biridir.5 Rapor, mevcut uluslararası yaptırım rejiminin, Rusya’nın savaş kabiliyetini kısıtlamada başarısız olduğunu öne sürmektedir. Bu başarısızlığın ana nedeni, yaptırımların Rusya’nın mali dengesini, özellikle de rejim için hayati önem taşıyan hidrokarbon gelirlerini yeterince hedef almamasıdır.7

Raporda, 2022’de uygulanan petrol ambargosunun küresel petrol fiyatlarını artırarak Rusya’nın rekor gelir elde etmesine yol açtığı ve bunun yaptırımların istenmeyen sonuçlar doğurabileceğini gösteren bir paradoks olduğu belirtilmektedir.7 Analiz, Rusya’nın yaptırımları, “gölge filo” ve sahte sigorta belgeleri gibi yöntemlerle nasıl deldiğini detaylandırmaktadır.7 Bu tespitler üzerine, Chatham House daha incelikli bir yaptırım yaklaşımı önermektedir. Bu yaklaşım, Rusya’nın sınırsız hacimde petrol ihraç etmesine izin verirken, fiyatları daha katı bir şekilde kontrol eden ve böylece Rus devlet gelirlerini sistematik olarak aşındıran bir mekanizma önermektedir. Bu amaçla, ‘CIF’ (maliyet, sigorta ve navlun) fiyatlandırma modeline geçiş ve yaptırım uygulayan koalisyonun ‘beyaz liste’ oluşturması gibi somut adımlar tavsiye edilmektedir.7

Raporda ayrıca, ABD’deki siyasi geçiş sürecinin yaptırımların geleceği için bir “bilinmeyen” (wild card) oluşturduğu belirtilmiştir.7 ABD Başkanı Trump’ın doğrudan müzakereleri öne süren adımları, yaptırım rejiminin geleceği konusunda belirsizlik yaratmaktadır. Bu durum, küresel düzeyde politika belirlemenin ne kadar parçalı ve kırılgan hale geldiğini gösterir; zira Chatham House’ın spesifik politika önerileri bile, ABD’deki iç siyasi dinamiklerle doğrudan bağlantılıdır. Raporda ayrıca, Rusya ve Beyaz Rusya’nın “Zapad 2025” askeri tatbikatına ilişkin analizler de yer almaktadır. Bu analizler, Beyaz Rusya liderinin, tatbikatın önemini düşürerek Batı ile gerilimi azaltma arzusunu yansıttığını ve bunun gerilimin tırmanmasından duyulan gerçek bir korkuyu gösterdiğini belirtmektedir.8

Batı Dünyasında İç ve Dış Politika Geçişlerinin Zorlukları

Eylül ayında yayımlanan çalışmalar, Batı dünyasının jeopolitik rekabetin yanı sıra, kendi iç sistemlerinde de önemli zorluklarla karşı karşıya olduğunu gözler önüne sermektedir. Bu zorluklar, özellikle ABD’deki idari geçiş süreci ve Avrupa ülkelerinin savunma harcamaları ile refah devleti politikaları arasında kurmaya çalıştığı denge arayışında belirginleşmektedir.

ABD Yönetiminin Zorlu Geçişi ve Politika Gündemi

CFR’nin “Transition 2025” serisi, potansiyel bir Trump yönetiminin dış politika önceliklerini incelemektedir.1 Seri kapsamında Çin’le ilişkiler, Orta Doğu, göç politikası, sınır güvenliği, iklim ve enerji gibi temel konular ele alınmıştır.1 Muhafazakar düşünce kuruluşu Heritage Vakfı’nın yayımladığı “Project 2025” kılavuzunun olası bir Trump başkanlığına hizmet etmek üzere hazırlandığı yönündeki iddialar da bu bağlamda dikkat çekicidir.12

CFR’nin bu serisi, geleneksel düşünce kuruluşlarının rolünün sadece politika analizi yapmakla sınırlı kalmadığını, aynı zamanda potansiyel bir yönetime entelektüel rehberlik ve hazırlık sağlayarak siyasi geçiş süreçlerini aktif bir şekilde şekillendirmeye çalıştığını göstermektedir. Bu durum, düşünce kuruluşlarının kamusal tartışmayı bilgilendirmenin ötesinde, siyasetin kendisinde bir aktör olarak konumlandığının bir kanıtıdır. Seride göç ve iklim politikaları gibi iç konuların, Çin ve Orta Doğu gibi dış politika konularıyla aynı önemde ele alınması, iç ve dış politikalar arasındaki ayrımın giderek anlamsızlaştığını göstermektedir. Bu, popülist yaklaşımların ve seçmen tabanına yönelik iç politikaların dış ilişkileri doğrudan etkilediği bir döneme girildiğinin bir işaretidir.13

Avrupa’nın Savunma-Refah İkilemi: İtalya Vaka Analizi

Brookings Institution’dan Carlo Bastasin’in “Europe’s difficult trade-off between military and welfare spending: the Italian case” başlıklı analizi, Avrupa’daki iç ve dış politika kesişimini en incelikli şekilde gösteren çalışmalar arasındadır.4 Rapor, İtalya’nın yüksek kamu borcu ve NATO’nun talep ettiği savunma harcaması artışı arasında yaşadığı karmaşık dengeyi mercek altına almaktadır. Analiz, İtalyan hükümetinin, kamuoyunda popüler olmayan askeri harcamaları artırmak için yaratıcı fiskal manevralara, yani “muhasebe akrobasisleri”ne başvurduğunu ortaya koymaktadır.4 Örneğin, Messina Köprüsü gibi bir altyapı projesinin, askeri altyapı olarak yeniden sınıflandırılarak Avrupa Birliği fonlarından yararlanma potansiyeli bu duruma örnek olarak gösterilmektedir.

Bu analiz, İtalya’nın bir iç politikası olan kamu borcu ve refah harcamalarının, Trump yönetiminin Avrupa’ya uyguladığı ekonomik baskı (tarifeler) ve NATO’nun savunma taahhütleri gibi küresel faktörlerle nasıl iç içe geçtiğini göstermektedir.4 Bu durum, ulusal egemenlik arayışının ekonomik ve güvenlik politikalarında ne tür karmaşık zorluklar yarattığını ortaya koymaktadır. Rapor ayrıca, Avrupa Komisyonu’nun savunma harcamaları için yeni finansman mekanizmaları (SAFE kredileri) ve harcama limitleri için muafiyetler önermesini vurgulamaktadır.4 Bu durum, AB’nin geleneksel ekonomik ve mali istikrar odağından, jeopolitik bir aktör olarak askeri dayanıklılığı finanse etmeye doğru evrildiğini göstermektedir. Bu dönüşüm, Ukrayna’daki savaşın ve küresel istikrarsızlığın Avrupa’nın kendi içindeki “refah devleti” modelini sorgulamasına yol açtığının bir kanıtıdır.

Küresel Yönetişim ve Yeni Nesil Sorunlar

Eylül ayındaki çalışmalar, geleneksel büyük güç rekabeti ve Batı’nın iç zorluklarının ötesinde, küresel yönetişim sistemindeki yapısal dönüşümleri de ele almıştır. Bu dönüşüm, özellikle “çoklu hizalanma” gibi yeni diplomatik stratejilerin yükselişi ve politika araştırma ekosisteminin kendi iç zorlukları üzerinden incelenmiştir.

Çok Kutuplu Bir Düzenin Diplomasisi: “Çoklu Hizalanma” Stratejisi

Chatham House’ın Tercüman gazetesinde Deniz Yaşayan tarafından tartışılan “Barış Çabaları Neden Sonuçsuz Kalıyor: Ne Yapmalı?” başlıklı raporu, modern çatışmaların ekonomik çıkar ağları ve “çoklu hizalanma” adı verilen esnek diplomasi stratejileri nedeniyle geleneksel barış yöntemleriyle çözülemediğini savunmaktadır.15 Raporda, Türkiye, Mısır, Katar, Suudi Arabistan ve BAE gibi bölgesel aktörlerin, ABD’nin hegemonik ağırlığının azaldığı bir ortamda, çıkarlarına göre bazen Batı’yla ittifak kurup bazen onlara karşı durduğu belirtilmektedir.15

Bu esnek ve pragmatik yaklaşım, Soğuk Savaş’ın katı ittifak sisteminin sona erdiğini ve yeni bir jeopolitik mantığın sahaya indiğini göstermektedir. Bu durum, Batı merkezli düşünce kuruluşlarının geleneksel ikili rekabet (ABD-Çin, NATO-Rusya) anlatısının ötesine geçerek, daha karmaşık ve çok aktörlü bir küresel düzenin varlığını ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, Tercüman yazarı, Chatham House’ın raporunu Batı hegemonyasını yeniden tesis etme aracı olarak görmesiyle, politika araştırmalarının ideolojik ve siyasi amaçlarla nasıl yorumlanabileceğine dair değerli bir meta-düzey perspektif sunmaktadır.15 Bu durum, raporun içeriğinin ötesinde, düşünce kuruluşlarının bizzat kendilerinin jeopolitik birer aktör olarak nasıl algılandığını göstermektedir.

Düşünce Kuruluşlarının Kendine Bakışı: 2025 Sektör Raporu

Eylül ayında yayımlanması beklenen “State of the Think Tank Sector Report 2025”, düşünce kuruluşu ekosisteminin kendisi hakkında kritik bir özeleştiri sunmaktadır.16 Bu rapor, düşünce kuruluşlarının artan siyasi kutuplaşma, sürekli fon kısıtlamaları ve hızla değişen dijital ortam gibi zorluklarla nasıl başa çıktığını küresel düzeyde incelemektedir. 102 ülkedeki 330’dan fazla düşünce kuruluşundan elde edilen verilerle hazırlanan rapor, sektörü şekillendiren yapısal zorluklara derinlemesine bir bakış sunmaktadır.17

Bu çalışma, kendisi bir “rapor” olmasına rağmen, diğer tüm raporların üretildiği ortam hakkında temel bilgiler sağlamaktadır. Siyasi kutuplaşma ve fon kısıtlamaları gibi yapısal zorluklar, bağımsız ve kanıta dayalı araştırma yapma yeteneğini doğrudan etkilemektedir.17 Bu durum, raporda ele alınan diğer tüm değerli çalışmaların, aslında bu zorlu ortamın bir ürünü olduğunu göstermektedir. Bu rapor, okuyucuya sunulan analizlerin ardındaki sistemik bağlamı anlama fırsatı sunarak, politika araştırma ekosisteminin kırılganlığını ve dayanıklılığını aynı anda gözler önüne sermektedir.

Sonuç ve Önümüzdeki Dönem İçin Öngörüler

Eylül 2025’te küresel düşünce kuruluşlarının çalışmalarını inceleyen bu raporun bulguları, dünya çapında birbiriyle bağlantılı üç temel dinamiğin altını çizmektedir: Büyük güç rekabetinin yeni boyutları, Batı’daki siyasi sistemlerin iç zorlukları ve küresel düzenin çok kutuplu bir yapıya evrilmesi. ABD’deki olası bir idari geçiş (CFR), Rusya’ya yönelik yaptırımların geleceğini (Chatham House) ve Avrupa’nın savunma politikalarını (Brookings) doğrudan etkileyecek ve bu alanlarda yeni bir dönemi başlatacaktır. Aynı zamanda, “çoklu hizalanma” gibi yeni dinamikler, geleneksel büyük güç rekabeti anlatısını tamamlayarak, daha pragmatik ve bölgesel aktörlerin önem kazandığı bir dünyanın resmini çizmektedir.

Sunulan çalışmalar arasında, Chatham House’ın petrol fiyat tavanı raporu, pratik ve eyleme geçirilebilir tavsiyeler sunması, mevcut politikaların başarısızlığını cesurca ele alması ve küresel enerji piyasasının karmaşık dinamiklerini net bir şekilde analiz etmesi nedeniyle en değerli çalışma olarak öne çıkmaktadır. Brookings’in İtalya vaka analizi ise, iç ve dış politikaların kesişimini en incelikli şekilde gösteren, metodolojik olarak önemli bir çalışmadır.

Önümüzdeki dönemde, düşünce kuruluşlarının, yeni bir ABD yönetiminin getireceği belirsizlikler, küresel ekonomik ve jeopolitik rekabetin artan baskısı ve iklim değişikliği gibi yeni nesil sorunlarla mücadele etme çabalarının artacağı öngörülmektedir. EY’nin 2025 Jeostratejik Görünüm raporunda da belirtildiği gibi, küresel seçimler sonrası politik atmosferdeki değişimler, ekonomik rekabet ve jeopolitik çekişmeler, önümüzdeki dönemin en önemli konuları olmaya devam edecektir.13 Yapay zekâ, teknolojik egemenlik ve tedarik zincirlerinin güvenliği gibi konular, gelecekteki politika tartışmalarında daha fazla ağırlık kazanacaktır.2 Bu çalışmalar, sadece bugünün sorunlarını anlamakla kalmayıp, aynı zamanda yarının karmaşık zorluklarına hazırlanmak için bir yol haritası sunmaktadır.