Japonya, tarih boyunca Doğu Asya’nın en köklü medeniyetlerinden biri olmuştur. Coğrafi olarak ada ülkesi olmasına rağmen, Japonya hiçbir zaman dünyadan kopuk kalmamış; bilakis, kendine özgü bir iç dinamizmle hem geleneklerini korumuş hem de modern dünyanın değerleriyle uyumlu bir dönüşüm gerçekleştirmiştir. Bu yönüyle Japonya, medeniyet tarihinde değişim ile sadakatin dengesini kurabilmiş ender toplumlardan biridir.
Japonya, Doğu Asya’da, Büyük Okyanus’un kuzeybatısında yer alan bir takımada devletidir. Ülkenin kendi dilindeki adı olan “Nihon” veya “Nippon”, “Güneş’in kökeni” veya “Güneş’in yükseldiği yer” anlamına gelir. Binlerce adadan oluşan bu ülke, coğrafi yapısı, kültürel derinliği ve teknolojik gelişimiyle dikkat çekmektedir.
Japon tarihinin temelinde disiplin, çalışkanlık, toplumsal sorumluluk ve estetik duyarlılık yer alır. Antik dönemden itibaren geliştirilen Bushido (savaşçının yolu) anlayışı, yalnızca bir askerî ahlak değil, Japon toplumunun temel etik yapısını da şekillendirmiştir. Sadakat, onur ve özdisiplin kavramları, bireyin kendine ve topluma karşı sorumluluğunu belirleyen bir ahlaki pusula haline gelmiştir. Bu ruh, günümüzde Japon iş kültüründe, sanayisinde ve sosyal hayatında hâlâ güçlü biçimde hissedilmektedir.
Ülkedeki egemen dinler Şintoizm (ülkenin yerli dini) ve Budizm‘dir. Halkın çoğunluğu, düğünlerde Şinto, cenazelerde ise Budist törenleri uygulamak gibi her iki dinin de törenlerine katılabilir.
Japonya’nın modernleşme süreci, özellikle Meiji Restorasyonu (1868) ile birlikte dikkat çekici bir nitelik kazanmıştır. Batı’nın bilimsel ve teknolojik gelişmelerini benimserken, geleneksel değerlerini koruma konusundaki kararlılığı, Japonya’yı küresel ölçekte saygı duyulan bir ülke haline getirmiştir. Japon modernleşmesi “pragmatik” bir modernleşmedir. Bu konuda Selçuk Esenbel Hoca’nın Japon Modernleşmesi ve Osmanlı kitabı oldukça kapsamlı bir inceleme sunmaktadır.
Japonya’nın siyasi sistemi, anayasal monarşi ile parlamenter demokrasi karışımı bir yapıdır. Yani Japonya’da bir imparator vardır, ama siyasi güç halkın seçtiği parlamento ve hükümettedir.
Başbakan, Diyet üyeleri arasından belirlenir ve Bakanlar Kurulu’nun başıdır. Japonya siyasetinde genellikle en uzun süre iktidarda kalan parti Liberal Demokrat Parti (LDP) olmuştur. Bu durum, Japon siyasi hayatına uzun yıllar boyunca istikrar getirse de, zaman zaman muhalefetin zayıflığı ve siyasi reformların yavaşlığı eleştirilerine neden olmaktadır.
Japonya 2. Dünya Savaşı sonrasında Yoshida Doktrini’ni benimseyerek askeri harcamaları olabildiğince azaltmış ABD ile kuvvetli bir ittifak yapmaya yoluna girmiştir. Zaman içerisinde askeri harcamaların azaltılması gibi katı pasifizmden vazgeçilmiştir. Japonya’da tartışmalı Anayasa’nın 9. maddesinden dolayı savaş yasaktır ve ordu savaş hazırlıkları yapamaz. Ancak fiilen Japonya Öz Savunma Kuvvetleri oldukça güçlü bir orduya sahiptir.
Japon Öz Savunma Kuvvetleri (Self-Defense Forces – 自衛隊 / Jieitai) kara, deniz ve hava kuvvetlerinden oluşur. Yaklaşık 250.000 aktif askere sahiptir. Modern silah sistemleri (F-35 jetleri, destroyerler, füze savunma sistemleri vb.) kullanır. Dünyanın en büyük savunma bütçelerinden birine sahiptir (yaklaşık 60 milyar doların üzerinde).
Türkiye ile Japonya arasındaki ilişkiler, kökleri 19. yüzyıl sonlarına uzanan dostane ve saygıya dayalı bir geçmişe sahiptir. 1890’daki Ertuğrul Fırkateyni faciası iki halk arasında kalıcı bir yakınlık oluşturmuş, 1924’te diplomatik ilişkilerin resmen kurulmasıyla bu dostluk resmiyet kazanmıştır. Günümüzde iki ülke ilişkileri, stratejik ortaklık düzeyindedir ve ekonomi, teknoloji, kültür ile afet yönetimi gibi alanlarda işbirliği sürmektedir. Japonya, Türkiye’de enerji, ulaşım ve altyapı projelerine yatırım yaparken; Türkiye de Asya’da Japonya’yı güvenilir bir ortak olarak görmektedir. İki ülke, ortak değerler, karşılıklı saygı ve tarihsel bağlar temelinde, ilişkilerini geleceğe taşıma iradesini korumaktadır.
Çeşitli yapay zeka araçları kullanılarak hazırlanmıştır.
