Alternatif Gündem Notları (8 Kasım 2025)

Atlantic Council yazdı: 

Uzmanlar tepki gösteriyor: Kazakistan, İbrahim Anlaşmaları’na katılacak. Bunun ABD, Orta Doğu ve Orta Asya için anlamı ne?

“Kazakistan sadece bir başlangıç.  Kafkasya ve Orta Asya’daki Azerbaycan ve Özbekistan gibi birçok Türk ülkesi de, Rusya ve İran ekseninden giderek uzaklaşıp ABD, İsrail ve müttefiklerine yaklaştıkça İbrahim Anlaşmaları’na katılmaya ilgi gösteriyor. Zengin gaz ve uranyum yataklarına ve Hazar Denizi’nin hemen yanı başındaki konuma sahip Astana ve Bakü gibi kilit oyuncuları kazanmak, ABD ve İsrail’e, geleneksel olarak kendi nüfuz alanları olarak görülen Rusya ve İran karşısında stratejik bir üstünlük sağlayacaktır.”  Sarah Zaaimi, Atlantic Council’in Orta Doğu Programları’nda görevli kıdemli araştırmacıdır. 

Rusya ve Çin arasında sıkışmış olan Kazakistan, mümkün olduğunca çok ortak istiyor ve özellikle Astana, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ile daha aktif bir ilişki istiyor. Tokayev, Amerikan firmalarının Kazakistan’a, özellikle de zengin mineral kaynaklarına ve ileri teknoloji endüstrilerine yatırım yapmasını umuyor. İbrahim Anlaşmaları’na katılmak, Washington’dan olumlu ilgi görmek ve ABD hükümet kurumları ile özel sektörün Kazakistan’a daha somut ekonomik ilgi göstermesini sağlamak için akıllıca ve pragmatik bir adım. 

— Andrew D’Anieri,  Atlantik Konseyi Avrasya Merkezi’nin yardımcı direktörüdür.

“Ancak gerçek şu ki, Filistin Yönetimi ile İsrail arasındaki siyasi yolda önemli bir ilerleme kaydedilmediği sürece, Suudi Arabistan, diğer ülkelerin katılımına bakılmaksızın, İbrahim Anlaşmaları’na katılmayacaktır. Suudi Arabistan olmadan, başka Müslüman ülkelerin bu anlaşmalara katılması da pek olası değildir.  

Dolayısıyla yönetimin İsrail ile Filistinliler arasındaki siyasi diyaloğun yenilenmesine çaba harcaması gerekiyor, zira bu anlaşmaların genişletilmesini sağlayacak tek yol budur.” 

— Danny Citrinowicz,  Atlantik Konseyi’nin Orta Doğu programlarında yerleşik olmayan bir araştırmacıdır.

Analizin tamamı için lütfen yukarıda yer verilen linke tıklayın.

The Japon Times yazdı:

Takaichi, kendisi ve bakanlarının maaşlarında kesinti yapmayı planlıyor

“Başbakan Sanae Takaichi, devam eden olağanüstü parlamento oturumu sırasında kendisi de dahil olmak üzere Kabine üyelerinin maaşlarında kesinti yapmak amacıyla kamu görevlisi ücret yasasını revize etmeyi planlıyor.

Hükümet, başbakan ve bakanlara milletvekillerinin maaşlarına ek olarak ödenen ek ödeneklerin askıya alınmasını onaylamak için Salı günü ilgili bakanlarla bir toplantı düzenleyecek.”

“(…) Liberal Demokrat Parti’nin yeni koalisyon ortağı Japonya İnovasyon Partisi (aynı zamanda Nippon Ishin no Kai olarak da bilinir) de milletvekillerinin ayrıcalıklarını azaltacak reformlar çağrısında bulunuyor. Takaichi, ekim ayındaki ilk basın toplantısında, “(Kabine üyelerinin) milletvekillerinin maaşlarını aşan bir ücret almaması için bir yasa revizyonu üzerinde çalışacağım” demişti.” 

Tamamı için: https://www.japantimes.co.jp/news/2025/11/08/japan/politics/takaichi-minister-pay-cuts/

The Hindu yazdı: 

İsrail’de Zohran Mamdani’nin New York’taki zaferi, ABD’deki değişen tutumlar konusunda endişe yaratıyor

 “Zohran Mamdani’nin New York Belediye Başkanı olarak seçilmesi, İsrail’de ürpertiye yol açtı. Zira halk, ABD siyasetinde nadir görülen, Filistin yanlısı, açık sözlü bir mesajla hareket eden bir politikacının zaferini kabulleniyor.”

Tamamı için: https://www.thehindu.com/news/international/in-israel-zohran-mamdanis-win-in-new-york-stirs-alarm-over-shifting-us-attitudes/article70255616.ece

Haaretz yazdı:

Suriye’de Netanyahu, Erdoğan ve Eş-Şara, Trump’ın Vermek İstediği Hediyeleri Paylaşmak Zorunda Kalacak

“ABD ile Suriye devlet başkanları arasında pazartesi günü yapılması planlanan tarihi görüşme, İsrail’in kuzey sınırındaki varlığını sınırlandırabilir ve Suriye için nihayet bir güvenlik düzenlemesi sağlayabilirken, Türkiye’nin ülke üzerindeki himayesini de artırabilir.”

https://www.haaretz.com/middle-east-news/syria/2025-11-07/ty-article/.premium/in-syria-netanyahu-erdogan-and-al-sharaa-will-have-to-share-any-gifts-trump-aims-to-give/0000019a-5e7f-df58-ad9e-deff30680000

Şarkul Avsat yazdı:

Casusluktan yapay zekaya: Washington-Londra ittifakında dijital dönem (Marco Massad)

(…) İki ülke arasındaki tarihi ittifakı, askeri ve istihbarat çerçevesinden teknoloji ve yapay zeka (AI) temelli yeni ufuklara taşıdı. Dünya çapında ilgi gören bu ziyarette Trump, Microsoft’tan Google’a, Nvidia’dan Amazon’a ve Oracle’a kadar önde gelen Amerikan şirketlerinin yöneticilerinden oluşan daha önce başka benzeri görülmemiş bir heyetle birlikte geldi. Bu sahne, büyük teknoloji şirketlerinin nasıl ABD’nin stratejik kolları haline geldiğini, Beyaz Saray ile paralel hareket ederek, aynı anda hem yumuşak hem de sert gücünün bir parçası olarak hareket ettiğini açıkça gösterdi.

(…)Sonraki yıllarda, bilgi sadece savunma amaçlı bir araç olmaktan çıkıp siyasi ve ekonomik bir değer haline geldi. İstihbarat üstünlüğü, teknolojik üstünlüğe dönüştü. Bu ortaklıktan, şifreleme, veri analizi ve güvenli iletişim alanlarında ortak araştırma projeleri ortaya çıktı ve yapay zeka alanında gelecekteki iş birliğinin temelleri atıldı.

(…)Son on yılda siber tehditlerin artmasıyla birlikte Londra ve Washington önceliklerini yeniden düzenledi. Tehlike artık sadece geleneksel casuslardan değil, enerji tesislerini, havaalanlarını ve ankaları felce uğratabilecek siber korsanlardan da geliyor. Bu durum, teknoloji girişimlerini endüstriyel casusluk ve fikri mülkiyet hırsızlığından korumayı amaçlayan, 2024 yılında FVEY tarafından başlatılan ‘İnovasyon için Güvenlik Girişimi’ gibi yeni girişimlerin ortaya çıkmasına neden oldu.

(…)ABD ve İngiltere arasında yapay zeka, siber güvenlik ve kuantum bilişim için ortak standartlar belirlemekle görevli ‘Teknoloji Koordinasyon Konseyi’ adlı bir yapı kurulacağı duyurulmuştu. Ayrıca G7 ülkeleri de eğitim modelleri için etik kurallar belirlemeyi ve güvenlik, adalet ve medya gibi hassas alanlarda kullanımlarını izlemeyi amaçlayan bir ‘Güvenilir Yapay Zeka Şartı’nın geliştirilmesi üzerinde çalışıyor.

(…)Bu yüzden Teknolojik Refah Anlaşması’nın başarısı yalnızca yatırımların büyüklüğü veya sağlanan iş imkanlarının sayısı ile değil, her iki tarafın güvenlik ve özgürlük, açıklık ve sorumluluğu birleştiren ortak bir teknoloji yönetişim modeli tasarlama becerisi ile de ölçülecek.

Son olarak bu gelişmeler Washington ve Londra arasındaki ilişkinin ‘özel ortaklık’ aşamasını aşarak, sermaye ile bilgiyi ve özel sektörü siyasi karar alma sürecini birleştiren sınır ötesi bir teknolojik ittifaka dönüştüğünü ortaya koyuyor. Bunun yanında söz konusu ittifak, gizlilik ve sansür sorunlarından Çin ile rekabete kadar birçok sınavla karşı karşıya kalmaya devam edecek. Fakat uzun soluklu adaptasyon geçmişi, onu şaşırtıcı bir hızla değişen dünyada en uygulanabilir ve önde gelen ittifaklardan biri haline getiriyor.

Tamamı için: https://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5205883-casusluktan-yapay-zekaya-washington-londra-ittifak%C4%B1nda-dijital-d%C3%B6nem

BBC yazdı:

Kuantum yapay zekadan daha büyük olacak mı? -Zoe Kleinman

“Benim gibi teknoloji gazetecileri arasında eski bir atasözü vardır: Kuantumu ya doğru bir şekilde ya da insanların anlayabileceği bir şekilde açıklayabilirsiniz, ancak ikisini birden yapamazsınız.”

“”İlk deneyler umut vadediyor, ancak hepsi kuantum etkilerini yapay zekaya etkili bir şekilde uygulayabilmek için çok daha güçlü kuantum bilgisayarlarına ve daha fazla yenilikçi araştırmaya ihtiyacımız olduğunu gösteriyor.”

Değerleri açısından her ikisi de kazançlı. Pazar araştırma grubu McKinsey’e göre, kuantum sektörü 2035 yılına kadar 97 milyar dolara (74 milyar sterlin) kadar değer kazanabilir.

Bu arada, yapay zekanın değerinin trilyonlarca dolar olacağı tahmin ediliyor. Ancak ikisi de abartıların ve balonların patlamasının gölgesinde yaşıyor.

Bay Hopkins, “Yapay zeka çılgınlığı ortaya çıkana kadar kuantum hesaplamanın en çok konuşulan teknoloji olduğuna inanıyordum” diye espri yapıyor.”

Tamamı için: https://www.bbc.com/news/articles/c04gvx7egw5o

The Russian International Affairs Council (RIAC/ Российский совет по международным делам) yazdı:

“Doğu ile Batı Arasında Rusya”: Başarısız bir performans -Alexander Georgievich Aksenyonok

“(…)Son zamanlarda, Büyük Avrasya fikirleri bilimsel alandan çıkarak Rus diplomasisinin pratiğine girmeye başladı. 2023’te onaylanan Rus Dış Politika Konsepti’nin, farklı tarihsel koşullara göre uyarlamalar yapılsa da, kısmen bu etkiyi yansıttığı görülüyor. Çok kutuplu bir dünyada değişen güç dengesini de göz önünde bulundurarak, uzun vadeli bir dış politika paradigmasının gelişiminin başlangıcını işaret edebilecek bir medeniyet-devlet kavramı ortaya atıldı. Avrasya güvenlik mimarisinin temel ilkeleri, yalnızca askeri değil, aynı zamanda siyaset, ekonomi, finans ve uluslararası iş birliğinin diğer birçok boyutunu da kapsayan geniş bir yelpazedeki çıkarların uyumunu öngörerek formüle edildi”.

“(…)Aynı zamanda, yeni dış politika konsepti, “zayıflayan Batı” ve “yeniden dirilen Doğu” ile karakterize edilen mevcut duruma bir tepki olarak da indirgenemez. Bu, köklü bir değişim meselesidir; Rusya’nın öz algısında ve dünyadaki rolüne dair anlayışında bir dönüşümdür. Rusya’nın Doğu’ya yönelmesi, Ukrayna çatışmasındaki düşmanca tutumunun tetiklediği Avrupa’ya kendiliğinden bir tepki olarak görülemez. Avrupa merkezciliği terk etme yolundaki ilk adımlar, kilit AB ülkelerinin açıkça Rusya karşıtı politikalar benimsemesinden çok önce atılmıştı.”

“(…)21. yüzyılın çok merkezli dünyasının bu dönüm noktasında ve Ukrayna konusunda devam eden çatışmanın ortasında, Rusya’ya askeri bir çatışma dayatan Batı ile Doğu arasında bir denge kurma meselesinin dış politika öncelikleri arasında yer almadığı görülüyor. Kavramsal ve pratik olarak, geniş bir caydırıcılık yelpazesi kullanarak ulusal çıkarları savunma konusunda kararlı bir yol izlenmiştir. Aynı zamanda, Rusya olası siyasi ve diplomatik çözümlere kapıyı kapatmıyor, ancak “yeni normale” dönüş ve çatışma sonrası dönemde ilişkiler kurma, ancak devletlerarası iletişim için kökten yeni bir temel üzerinde mümkün.”

Tamamı için: https://russiancouncil.ru/analytics-and-comments/analytics/rossiya-mezhdu-vostokom-i-zapadom-odno-nesostoyavsheesya-vystuplenie/

The Russian International Affairs Council (RIAC/ Российский совет по международным делам) yazdı:

Rusya ve Çin’in Orta Doğu’daki Çok Vektörlü Politikası: Dikey Sınırlamalar -Adlan Margoev

(…)2023-2025 yıllarındaki ikili görüşmelerde, Rus ve Orta Doğulu yetkililer en az bir kez birbirlerinden stratejik ortak olarak bahsetmiş veya bir ortak olma niyetlerini dile getirmişlerdir [ 
1 ]. Analiz edilen 24 ülkeden yalnızca yedisi, kamusal açıklamalarında böyle bir nitelendirme yapmamış veya almamıştır.”

(…)Rusya’nın Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki beş devletle etkileşimi, sadece sözde değil, kağıt üzerinde de stratejik olarak adlandırılıyor (bkz. Şekil 1): Fas (Derinleştirilmiş Stratejik Ortaklık Bildirgesi, 2016), Mısır (Kapsamlı Ortaklık ve Stratejik İşbirliği Anlaşması, 2018), BAE (Stratejik Ortaklık Bildirgesi, 2021), Cezayir (Derinleştirilmiş Stratejik Ortaklık Bildirgesi, 2023) ve İran (Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması, 2025).

(…)Çin resmi olarak şu ülkeleri stratejik ortakları olarak adlandırmaktadır (bkz. Şekil 2): ​​Türkiye (2010), Cezayir, Mısır, Katar (2014), Ürdün, Irak, Pakistan (2015), İran, Fas, Suudi Arabistan (2016), İsrail (2017), Kuveyt, BAE, Umman (2018), Filistin (2023), Bahreyn, Tunus (2024).

(…)Yukarıda özetlenen Rusya ve Çin’in Orta Doğu politikaları bağlamında geçerli olan tek öneri, bölgesel ortakların beklentilerinin yönetilmesiyle ilgilidir. Soğuk Savaş mantığına alışkın olan Orta Doğu elitleri, Batılı olmayan iki güçle ilişkileri Batı’ya karşı bir denge unsuru olarak algılıyor ve ABD ve müttefikleriyle ciddi bir çatışma durumunda Moskova ve Pekin’in kendilerini destekleyeceği yönünde kamuoyunda beklenti yaratıyor. Rusya ve Çin, ittifak ile stratejik ortaklık arasındaki farkı kamuoyuna açıklayarak, bu abartılı beklentileri derhal düzeltebilir ve çok kutupluluk kavramının ittifaklar ve blok çatışması çerçevesinin ötesinde geliştiğini ortaya koyabilirler.

Moskova ile Pekin, Washington ve Avrupa başkentleri arasındaki artan çatışma ortamında, bazı Orta Doğu ülkeleri küresel durumu giderek iki kutuplu olarak algılamaya başlıyor. Bu bağlamda, Rusya ve Çin’in çok kutuplu bir dünya düzeninin aktif olarak oluşturulması yönündeki çağrıları, önde gelen Batı dışı güçlerle ilişkilerinde gerçekçi olmayan beklentiler yaratıyor. Bu bağlamda, Rusya ve Çin’in ittifak ile stratejik ortaklık arasında ayrım yapmanın yanı sıra, stratejik ortaklığın kriterlerini de belirlemeleri tavsiye edilir. Bu konuda açık bir iletişim, İran’ın Haziran 2025’te İsrail ve ABD ile yaşadığı çatışma sırasında beklentilerin karşılanmaması nedeniyle yaşadığına benzer bir bölgesel ortaklar arası memnuniyetsizliğin önlenmesine yardımcı olacaktır.

Tamamı için bakınız:https://russiancouncil.ru/analytics-and-comments/analytics/mnogovektornaya-politika-rossii-i-kitaya-na-blizhnem-vostoke-ogranicheniya-po-vertikali/

The Japan Institute of International Affairs yazdı:

Almanya ve Ortadoğu’daki Çatışma: Alman-İsrail İlişkilerine Odaklanma

Asako Takashima (Araştırma Görevlisi, Japonya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü)

“(…)AB içindeki bazı ülkeler İsrail’i giderek daha fazla onaylamazken, Alman hükümeti sürekli olarak İsrail yanlısı bir tutum sergilemiştir. Bu eğilim yalnızca federal hükümet için değil, eyalet hükümetleri için de geçerlidir. Örneğin Saksonya-Anhalt eyaleti, Aralık 2023’ten bu yana İsrail’in meşru müdafaa hakkının tanınmasını vatandaşlık şartı haline getirmiştir. ii İsrail hükümetini sürekli olarak savunan Almanya, uluslararası toplumdan giderek artan eleştirilere maruz kalmaktadır. iii

Alman hükümetinin tepkisi ve Almanya’daki tartışmanın tonuyla ilgili olarak, bazı yorumcular bunun Federal Almanya Cumhuriyeti’nin (Batı Almanya) kuruluşundan bu yana var olan bir “gelenek” olduğunu belirttiler. Bu “geleneğin” temelinde, Federal Almanya Cumhuriyeti’nin ilk şansölyesi Konrad Adenauer tarafından İsrail ile kurulan ilişki yatmaktadır. iv Adenauer “Staatsräson” kelimesini kullanmasa da, İsrail ile ilişkilerin kurulmasının Batı Almanya’nın uluslararası topluma dönüşü için ne kadar önemli olduğunun son derece farkındaydı. Adenauer’in öncülük ettiği ve Almanya’nın İsrail’e savaş sonrası tazminat ödemeyi taahhüt ettiği 1952 Lüksemburg Paktı bunun kanıtıdır. Pakt uyarınca Batı Almanya hükümeti İsrail’e 35 milyon Mark eşdeğerinde tazminat ödemiş ve iki ülkenin o zamandan beri hükümet düzeyinde sürekli olarak iyi ilişkiler sürdürdüğü anlaşılmaktadır.”

“(…)Geçmişe dair bu genel bakış, Almanya’da bir miktar Filistin yanlısı söylemin var olduğu anlamına geliyor. Nitekim, yakın zamanda yapılan bir ankete katılanların yaklaşık %70’i İsrail’in eylemlerinin haksız olduğunu belirtti.

Tamamı için: https://www.jiia.or.jp/en/strategic_comment/2024/07/2024-04.html